Ankara dışarıdan katı, soğuk ve ciddiyetle dolu bir şehir gibi görünür; ancak içinde bambaşka karakterler yaşar. Sakarya Caddesi’nin kalabalığında, Mithatpaşa Üst Geçidi’nin gölgesinde, İzmir Caddesi’nin rüzgârında bu meczup ruhlar yıllarca dolaştı. Ne resmi unvanları vardı, ne de tarih kitaplarında adları geçti. Ama her biri, başkentin hafızasında kendine has bir yer kazandı.

HAYMANA’NIN ŞENOL’U: “ÇORABI GÜZEL OLANLARIN PEŞİNE TAKILIRDI”

Ankara’nın Haymana ilçesinde herkesin tanıdığı bir isimdi Şenol.
Rengârenk çorap giyen kadınların peşinden, hiç bıkmadan yürürdü. Onu görenler önce çekinir, sonra gülümserdi. Çünkü Şenol’un zararsız ama unutulmaz bir alışkanlığı vardı: “Çorabı güzel olanı takip etmek.”

NİHAİ: UYKUDA KAÇAN ASKER

Bir dönem askerlikteyken yaşadığı bir korku, Nihai’nin tüm hayatını değiştirdi. Bir gecelik nöbet sırasında uykusunda korkup kilometrelerce koşarak kaçmış; sabaha kadar kimse bulamamış. O olaydan sonra delirdiği söylenir.

Bugünlerde Ankara’nın arka sokaklarında sessizce dilencilik yapan Nihai, hâlâ o geceden kalma bir korkuyu taşır gibi yaşıyor.

CANER: DÜĞÜNLERİN BEKLENMEDİK MİSAFİRİ

Ankara’da düğün sahiplerinin en çok çekindiği misafirlerden biri: Caner.

Hiç davet edilmeden gelir, müziği duyar duymaz piste atlar, gelinle damadın tam karşısında dans ederdi.

Kimse dur diyemezdi; yüzündeki sırıtma ve dans ederken takındığı inatçı tavrı, herkesi sustururdu.

WALKMANLİ MECZUP

Sakarya Caddesi’nde, kalabalığın arasında bir anda yükselen çığlık… Kulağında walkman, kimi zaman gülerek, kimi zaman bağırarak yürüyen “Walkmanli” Ankara sokaklarının simgesiydi. Ne dinlediği hiç bilinmedi ama o, şehrin monoton ritmine kendi sesini karıştıran bir figür olarak hafızalarda kaldı.

ZURNACI

Bir anda otobüse binip, kimse fark etmeden ceketinin içinden zurnasını çıkarırdı.
Ve birden tüm otobüs inlerdi zurna sesiyle. Ne para isterdi ne açıklama yapardı. Çalar, iner, kaybolurdu.

MAĞRUR MECZUP

Kızılay-Sakarya hattında dolaşan, saçları keçeleşmiş, yüzünde tuhaf bir vakar taşıyan o adam…
Kimseyle konuşmaz, sadece yürürdü.

Bir söylentiye göre, bir gün birinden selpak istemiş; alınca da hiç düşünmeden ağzına atıp yutmuş.
Ne kadar doğru bilinmez ama herkes onun “deli değil, gururlu” biri olduğunda hemfikirdi.

Ankara'da tütün, madde, teknoloji ve alkol bağımlılığı masaya yatırılıyor
Ankara'da tütün, madde, teknoloji ve alkol bağımlılığı masaya yatırılıyor
İçeriği Görüntüle

BATI SİNEMASI’NIN SESSİZ ADAMI

Ulus’taki Batı Sineması’nın yanındaki sahaflarda gezen, sokağın ortasında gözleri fal taşı gibi açılmış halde duran o adam…

Sanki görünmeyen bir şeye bakardı. Kimseyi görmez, kimseyle konuşmazdı. Ona bakanlar bazen korkar, bazen üzülürdü. Bir esnaf, “Her gün aynı saatte gelir, aynı noktada donar kalırdı” der.

HOŞDERE’NİN KIVIRCIK AMCASI

Hoşdere Caddesi’nde yaşayanların bildiği bir figür: Sol eliyle çenesini sıvazlar, sağ eliyle garip hareketler yapar, bir anda 180 derece dönüp geldiği yöne yürürdü.

O kadar meşhurdu ki, mahallenin çocukları “Amca bugün kaç kere döndü?” diye yarış yapardı.

KUMRULAR SOKAK’IN SAKALLI TEYZESİ

1980’lerin Ankara’sında, Kumrular Sokak’ta herkesin tanıdığı bir kadındı. Sakallı, kıpkırmızı allıklı, elinde büyük bir bavul ve sayısız naylon torba. Geceleri nerede yattığı bilinmezdi ama gündüzleri hep aynı caddede dolaşırdı. Esnaf yemek verir, çocuklar ondan korkardı. Bir gün ortadan kayboldu; “öldü mü, taşındı mı” kimse bilmedi.

ONLAR ŞEHRİN GERÇEK ŞAHİTLERİ

Bu meczuplar, Ankara’nın soğuk duvarlarına renk katan ruhlardı. Bugün kimse onlara rastlamıyor belki. Ama Ankara’nın rüzgârında hâlâ bir yerlerde onların ayak sesleri dolaşıyor.

Kaynak: Fatma Doğanay