31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerin sonuçları Türkiye’de siyasetin yeniden şekillendiğini, muhafazakârlık kavramının anlam değişikliğine uğradığını, sağ partilerin ve muhafazakâr seçmenin Kemalizmin temsilcisi Cumhuriyet Halk Partisi’ne olan mesafeyi azalttığını gösterdi.
Bu bakımdan 31 Mart seçimleri Türkiye siyaseti açısından ilklerin yaşandığı bir dönüm noktası oldu. Bu durum pek çok sebeple açıklanabileceği gibi “ezilen, ötekileştirilen” muhafazakâr tabandan 22 yıldır oy almayı başaran AK Parti’nin yanlış stratejileri, halktan kopmaya başlaması, muhafazakar söylemlerinden uzaklaşıp daha modern ve Atatürkçü çizgiye gelmesinin payı da yadsınamaz bir gerçek olarak çıktı karşımıza…
MUHAFAZAKARLIK NEDİR? TÜRKİYE’DE MUHAFAKARLIĞIN TANIMI DEĞİŞTİ Mİ?
Batı’dan ithal edilmiş bir kavram olan muhafazakârlık, manevî değerleri ve gelenekleri koruyan, HIFZ eden anlamına gelmektedir.
Türkiye’de ne yazık ki manevi değerleri koruyacağı sözüyle iktidara gelen ve gelmek isteyen partiler muhafazakârlık kavramını doğru yorumlamayıp işlerine geldiği gibi kullanmayı ve bu sayede de seçmenden oy almayı tercih etti.
Milli görüşçü bir tabandan gelen AK Parti, islami duruş isteyen, dindar kesimin CHP’nin yönetim anlayışını reddeden bir kitlenin isteklerine cevap vermek konusunda bocaladı. CHP çatısı altında bir araya gelen sağ partiler de bu bocalama döneminden çok iyi faydalandı.
AK Parti’ye oy veren dindar seçmenler içinde bulunduğu ailenin, toplumun ve ülkenin haline bakarak neyin muhafaza edilmesi ve neyin değiştirilmesi gerektiğini tahlil edip oy verdiği partiden de harekete geçmesini bekledi.
Ancak gelinen noktada AK Parti hıfz ettiği şeylerin önceliğini değiştirdi. Bu durum da muhafazakâr tabanda hayal kırıklığına sebep oldu ve taban CHP’nin ve diğer ittifak partilerinin aslında “öcü” olmadığını, AK Parti’yle aynı çizgide siyaset yapabileceklerini düşündürmeye başladı.
CUMHUR İTTİFAKI
AK Parti ve MHP tarafından oluşturulan Cumhur İttifakı önceki seçimlerde terör, milli güvenlik, darbe tehditleri nedeniyle güçlenmişse de 31 Mart seçimlerinde ne yazık ki aynı başarıyı göstermedi. İttifak yapan AK Parti ve MHP seçmeni her ne kadar çoğu konuda ortak bir fikir birliğinde buluşsa da ne yazık ki parti tabanında birtakım farklılıklar ittifakın devamlılığını sağlama konusunda sorunlar ortaya çıkardı.

MHP’nin milliyetçi ve Atatürkçü söylemleri, AK Parti’nin Güney Doğu ve Doğu Anadolu’daki belediyeleri kaybetme konusunda bir sebep olduğu sandık sonuçlarından anlaşıldı. Çünkü AK parti’ye oy veren Kürt seçmenin büyük çoğunlu muhafazakar bir çizgide bulunuyor. Milliyetçi söylemlerle küstürülen Kürt seçmen CHP ve DEM Parti ittifakı’na göz kırptı.
MUHAFAZAKÂR SEÇMEN CHP'YE MESAFEYİ AZALTTI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “tek adam yönetimine” karşı muhalefet eden partiler 5 Mayıs 2018 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi (SAADET) ve Demokrat Parti (DP) Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA), Gelecek Partisi arasında kurulan seçim ittifakı kurdu. İttifakla başlayan bu süreçle sağ muhafazakâr partilerin tabanları Kemalist, Cumhuriyetçi tabanlarına yaklaşmaya başlamıştı.

CHP çatısı altında oluşturulan 6’lı masaya oturan sağ milliyetçi muhafazakar partiler tabanlarını sürece entegre etmeye başladılar. 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Genel seçimlerde ortak mitingler düzenleyen partilerin miting meydanlarında çok sayıda başörtülü hatta az da olsa çarşaflı kadınlar da yer aldı. Bu durum yavaş yavaş sağ muhafazakâr seçmende “ başörtüsü, İslam düşmanı CHP” algısını da değiştirmeye başladı.
Bu değişimin Millet İttifakı içerisinde yer alan ve geçmişte CHP iktidar ve uzantılarının baskıcı, dışlayıcı, zorba politikalarından etkilenmiş olan Saadet, Gelecek ve Deva gibi daha muhafazakâr partilerin varlığının bir yansımasından kaynaklanmış olabileceği düşünülüyor.
Millet İttifakı’nda yer alan muhafazakâr partilerin varlığı CHP'ye soğuk olmayan dindarların çekingenliklerinin azalmasına da katkı sağlamış gibi görünüyor.
AK PARTİ FABRİKA AYARLARINA DÖNMEYİNCE SEÇMEN FATURAYI AĞIR KESTİ
3 Kasım 2002’de iktidara gelen AK Parti geçmiş dönemlerde CHP politikaları ve askeri vesayet nedeniyle başörtüsü sorunu, darbeler, ekonomik krizler gibi sebeplerle dışlanmış, zulüm görmüş milli görüş çizgisinden gelen ama CHP gibi sol partilere asla oy vermeyecek olan muhafazakar tabandan “özgürlük, adalet, demokrasi,” vaatleriyle iktidarını her geçen gün güçlendirmiş ve kemik bir kitle oluşturmayı başarmıştı.

Ancak geldiğimiz noktada AK Parti kuruluş kodlarına aykırı hareket eden bir çizgiye geldi. Halk desteğinin en önemli sebeplerinden biri olan devlet ile vatandaş arasındaki bürokratik engelleri kaldırarak halkla iç içe olan AK Parti’nin oy kaybetmesindeki en büyük sebeplerden biri de kendisine her durumda destek olan sağ seçmenin sesini ulaştıramaması, istek ve taleplerini ıskalaması oldu.
CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönetimine geçtikten sonra partide Kemalist ve vesayet düzeninin eski temsilcilerini saf dışı bırakarak daha yumuşak bir politika izledi. Partisine başörtülü isimleri dahil eden Kılıçdaroğlu’nun bu stratejileri 31 Mart seçimlerinde meyvelerini verdi.

AK Parti ise Kemalist vesayeti bitirmek gibi bir misyonla hareket ederken bugün CHP gibi ters politika izleyerek Kemalist tabandan oy alma girişimlerinde bulundu. Bunun için de sağ muhafazakar tabanın rahatsız olduğu birtakım uygulamalarla “karşı mahalleye” yaranma politikası güttü.
Millet İttifakı’nda karşılık bulan taktik ne yazık ki Cumhur İttifakı’nda hasara sebep oldu.
Geldiğimiz noktada da AK Parti’nin daha halktan kopuk daha modern bir çizgiye gelmesiyle diğer sağ partilerin tabanları CHP’ye yaklaştı.
Sonuç olarak, 31 Mart seçimleri bu çerçevede muhafazarlık kavramının evrilmesinde ve siyasetin şekil değiştirdiğine şahitlik ettiğimiz bir seçim oldu.