Ankara’nın Kalbinde Dünya Mirası Süreci

Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin, Zıtlar Mecmuası’nda yayımlanan “Ankara’nın Kalbinde Dünya Mirası Neyle Taşınır?” başlıklı yazısında, başkentin tarihi Atatürk Bulvarı’nın UNESCO Dünya Mirası sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Prof. Dr. Şahin yazısında, “Bir şehrin tam ortasından geçen bir cadde, bir ülkenin en derin hayalini taşıyabilir mi? Peki bu kadar büyük hayalleri taşıma haddi olan bir yolun kendisi tam olarak neyi, nereye, nasıl taşır? Nihayetinde yol, başlangıcı, sonu, uçları, kılcalları ve etrafındaki yaşam kesitleriyle kimi zaman bir sahne, kimi zaman bir vitrin, kimi zaman da canlı bir animasyon karesi vasfındadır. Ankara’nın Atatürk Bulvarı, tam olarak böyle bir yer. Kimi zaman bir otobüs penceresinden, kimi zaman yürüyerek geçerken fark etmediğimiz o cadde, aslında genç bir Cumhuriyet’in mekânda kendini dünyaya anlatma biçimi. Bu ifadelendirme, Bulvar’ın özetinde bir başkentin çağdaş ve özgün planlama/imar macerasını 20. yüzyılın en beklenmedik coğrafyalarından birinde ve hâlâ çok etkileyici bir biçimde toplumsal hayatın kenarına derç ediyor. Bugün bu hikâye, uluslararası bir tanınmaya doğru ilerliyor: UNESCO Dünya Mirası süreci” ifadelerine yer verdi.

Ankara Meydan

"Ankara’nın merkezindeki ilk planlı kent dokusunun hâlâ yaşamaya devam ediyor"

2024 yılında “Modern Bir Cumhuriyet Başkentinin Planlanması ve İnşası” başlığıyla Atatürk Bulvarı ve çevresinin UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne dahil edildiğini hatırlatan Şahin, adaylığın sadece bir caddeyi değil, Cumhuriyet’in mekânsal inşa sürecini; şehir planlaması, mimari tasarım ve toplumsal idealler üzerinden anlatan bütüncül bir miras alanını kapsadığını belirtti.

Şahin, “Atatürk Bulvarı, Ulus Meydanı’ndan başlayarak Çankaya’ya kadar uzanan doğrusal bir omurga olarak tasarlandı. Bu aks, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim, kültür ve eğitim kurumlarının mekânsal olarak birbirine bağlandığı bir eksen görevi görüyor. Aynı zamanda bu eksen, Ankara’nın 1924’te Christoph Lörcher ile başlayan, 1927’de Hermann Jansen’in planıyla olgunlaşan modern şehircilik anlayışının da temelini oluşturuyor” dedi.

Ankara’nın merkezindeki ilk planlı kent dokusunun hâlâ yaşamaya devam ettiğini vurgulayan Şahin, “Bugün kent nüfusu 6 milyona yaklaşmış, çeperlerinde boşluklu bir şekilde saçaklanarak genişleyen bir metropoliten alana dönüşmüş olsa da, kentin merkezindeki ilk planlı kent dokuları hâlâ yaşayanlara ve ziyaretçilerine bir başkentin oluşum öyküsünü ifade edebilecek bütünlüklü görünümü ve yaşamı sağlıyor. 1970’lerden sonrası bir yanı gecekondulardan oluşan bir hale, diğer yanı sermaye birikiminin kenti parçalanmış bir büyümeye mahkûm ettiği bir kapitalist kentleşme örneği olarak görünse de, bu ilk planlı gelişim göz ağrısı hâlâ Ankara’nın temel kentsel karakterini veriyor” ifadelerini kullandı.

Zafer Savaş Şahin

Ankara’nın dünyadaki diğer planlı başkentlerle benzerlik taşıdığını belirten Şahin, “Ankara, Brasilia (Brezilya), Canberra (Avustralya) ve Chandigarh (Hindistan) gibi planlı başkentlerle aynı kategoride değerlendiriliyor. Bu şehirlerin ortak noktası, modernleşme ideallerini bir kentsel plana dönüştürmeleri. Ancak Ankara’nın farkı, bu süreci çok daha erken bir dönemde, savaş sonrası bir toplumun direnciyle gerçekleştirmiş olması. UNESCO bu yüzden Ankara’ya sadece tarihî değil; politik, kültürel ve mekânsal anlam katmanları üzerinden de bakıyor” dedi.

Ankara’nın mimari zenginliğine de dikkat çeken Şahin, “1920–1970 arası dönemde Ankara’da inşa edilen kamu yapıları, sivil mimarlık örnekleri, Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı, İkinci Ulusal Mimarlık Akımı ve Uluslararası Üslup gibi farklı mimari eğilimleri bir arada sunuyor. Bu durum, UNESCO’nun 'farklı dönemlerin ve kültürlerin temsil edilmesi' ilkesine doğrudan karşılık geliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Ankara 1924 Zafer Savaş Şahin

UNESCO başvurusunun kriterlerini de paylaşan Şahin, “Ankara Kalesi, Roma Hamamı, Hacı Bayram bölgesi gibi tarihin katmanlaşarak biriktiği alanlar da bu modern planlama macerasının mütemmim cüzleri olarak imar kanaviçesinin işleri olarak varlıklarını sürdürdüler. Türkiye'nin sunduğu başvuru dosyasında bu alanın UNESCO kriterleriyle ilişkisi şu şekilde tanımlanıyor:

  • Kriter (ii): Planlı şehirleşme yoluyla uluslararası mimarlık ve şehircilik düşüncelerinin Türkiye’ye entegre edilmesi.

  • Kriter (iv): 20. yüzyılın ilk yarısında modern bir başkentin örnek yapılarla somutlaşması.

  • Kriter (vi): Ankara’nın, Cumhuriyet’in laik, çağdaş ve kamucu değerlerini mekâna yansıtan sembolik alan olması.”

"Asıl hedef UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne girebilmek olmalı"

Ankara örneğinde korunmaya değer olanın bizzat planlama yaklaşımı ve sonuçları olduğuna dikkat çeken Şahin, “20. yüzyılda gelişmekte olan bir ülkenin başkentini bu tür bir çabayla yeniden inşa etmesi UNESCO tarafından da anlamlı görüldü. Şahsen, bu benim 2010 yılından bu yana savunduğum bir durumdu. Başkent Ankara’nın merkezinde yer alan tüm unsurların cumhuriyet dönemi şehircilik ve planlama anlayışı ile anlamlı bir planlama çerçevesinde bir araya getirildiği iddiasıyla önce Ankara Kalkınma Ajansı desteğiyle yürütülen bir fizibilite projesi, ardından geçen yıllarda da farklı kanallardan sunulan bir öneriler setiyle bu durumu açıklamaya çalışıyordum. UNESCO Milli Komisyonunun davetiyle başlayan bir alt komisyon çalışması, tüm bu çabaların ifadesini bulmasına olanak tanıdı” ifadelerini kullandı.

A N K A R A-13

Deprem son dakika 2025 : Az önce Amasya'da deprem oldu mu? Saat kaçta oldu? Deprem son dakika 2025 : Az önce Amasya'da deprem oldu mu? Saat kaçta oldu?

Sürecin bundan sonra nasıl ilerlemesi gerektiğine de değinen Şahin, Geçici Liste’ye alınmanın önemli bir eşik olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Türkiye’nin kabarık geçici listesi ve listedeki alanların akıbeti düşünüldüğünde bu listede kalmak, unutulmak anlamına da gelebilir. Asıl hedef UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’ne girebilmek olmalı ki bu da kolay değil. Kurumsal iş birliği ve sahiplenmeyle yürütülmesi şart olan, akademik bilginin ve ciddi bir yerel birlikteliğin inşa edilmesi gerekiyor. Bunun için UNESCO’nun talep ettiği çok kapsamlı bir yönetim planı hazırlanmalı. Bu plan:

  • Alanın fiziksel ve işlevsel sınırlarını netleştiriyor.

  • Koruma stratejilerini tanımlıyor (restorasyon, işlevlendirme, kontrol mekanizmaları).

  • Tehditler ve risk analizleri içeriyor (yoğun trafik, yapı tahribatı, farkındalık eksikliği).

  • Yönetimden sorumlu kurumlar arasındaki iş bölümünü belirliyor (örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, TMMOB, üniversiteler, Kent Konseyi).”

Toplumsal katılımın önemine de vurgu yapan Şahin, “UNESCO, sadece mimari değil; o mirasın kentliler tarafından tanınıp sahiplenilmesini de dikkate alıyor. Katılımın ve kurumsal iş birliğinin temsili 'alan yönetimi' kavramında somutlaşıyor. Danışma, eşgüdüm kurulları ve bir alan başkanıyla çerçevelenen yönetim alanında, geleceğe yönelik eylem planları ve korumaya yönelik planlama tanımlanıyor. Bunlar tamamlandıktan sonra geçici listedeki alanın UNESCO Asıl Listesi’ne geçirilebilmesi için ciddi bir dosya hazırlanması ve bu dosyanın Bakanlık ile birlikte gerekli uluslararası kuruluşların dikkatine sunulması gerekiyor. Yani yol uzun ve çetrefilli. Geçici liste sürecine gelmek bile kolay olmamışken, bunların yapılabilmesi için nasıl bir kurumsal katılım mimarisinin uygulanması gerektiği tüm Ankara’nın üzerinde düşünmesi gereken bir konu” dedi.

Kaynak: Cansel Yıldız