Topluluk Odaklı Yaşam Biçimi Gün Yüzüne Çıktı

Neolitik döneme ait yerleşim yeri olan ve günümüz Türkiye’sinde bulunan Çatalhöyük, 7000 ila 9000 yıl önce iskan edilmişti. Yeni çalışma, bu yerleşimde insanların evlerinin içine gömülmesi uygulamasına dair genetik verilerle açıklayıcı bir bakış sundu. Çalışmanın temel sorusu şuydu: Aynı eve gömülen bireyler genetik olarak akraba mıydı?

ODTÜ doktora sonrası araştırmacısı Eren Yüncü, “Binlerce yıldır gömülü oldukları için çoğunun kemiklerinde hiç DNA kalmamıştı, ama yine de 131’inden otantik antik DNA elde etmeyi başardık ve bu da bizi çok mutlu etti,” diyerek sürecin zorluklarına dikkat çekti.

Zamanla Biyolojik Aile Yerini Topluluklara Bıraktı

Çalışmada yer alan mezarlardan elde edilen genomlar, Çatalhöyük’ün erken dönemlerinde bireylerin biyolojik aile bireyleriyle birlikte gömüldüğünü, ancak zamanla bu durumun değiştiğini gösterdi.

ODTÜ yüksek lisans öğrencisi Elifnaz Eker, “Bu durumda, birlikte gömülen bu insanlar gerçekten birlikte mi yaşıyordu?” sorusunu yönelterek, “Gördük ki birlikte gömülen bireyler benzer beslenme biçimlerine sahipti. Dolayısıyla yaşamları boyunca birbirleriyle bağlantılı olduklarını düşünüyoruz,” dedi.

Genetik Bağ Olmasa da Topluluk İlişkisi Güçlüydü

Çalışmanın ortak yazarlarından Camilla Mazzucato, “Etnografik çalışmalar, koruyucu ailelik ve evlat edinme gibi uygulamaların dünya genelinde birçok toplumda yaygın olduğunu açıkça göstermektedir,” diyerek, bu tür bağların ev halkı içinde genetik akrabalıktan bağımsız olarak geliştiğini belirtti.

Kadınlar Üzerinden Kurulan Genetik Bağlar

Çalışmanın en dikkat çekici bulgularından biri, Çatalhöyük evlerinde genetik bağların kadınlar üzerinden kurulmasıydı.

Muhammed Sıddık Kılıç, “Veri setimizde kadın ve erkek sayıları birbirine yakındı. Ancak binalar içindeki genetik bağlantılar kadınlar üzerinden ilerliyordu. Yani bireyler genellikle anneleri aracılığıyla birbirine bağlıydı,” dedi. Eren Yüncü de “Yetişkinliğe ulaşıldığında kadınların evde kalma eğiliminde olduğu, erkeklerin ise evden ayrıldığı sonucuna vardık. Bu durum Avrupa’daki örneklerin tam tersidir,” ifadelerini kullandı.

Anaerkil Ataerkil

Kız Çocuklarına Daha Fazla Mezar Hediyesi

Mezar eşyaları da bu kadın merkezli yapının bir diğer göstergesi oldu. Ayça Doğu, “Kız bebeklerin erkeklere kıyasla beş kat daha fazla mezar eşyasıyla gömüldüğünü gördük. Kimse böyle bir fark beklemiyordu,” diyerek bulguların şaşırtıcılığına dikkat çekti.

Boncuk, bilezik, kase, boya pigmenti gibi objelerin, kız çocuklarına yönelik daha fazla yer aldığı tespit edildi. Bu fark, yerleşim süreci boyunca tutarlı biçimde devam etti.

Hacı Bayram Veli Çarşısının gösterişli kapısı
Hacı Bayram Veli Çarşısının gösterişli kapısı
İçeriği Görüntüle

Anaerkil mi, Toplulukçu mu?

Çatalhöyük uzun yıllar boyunca “anaerkil toplum” olarak yorumlansa da, Camilla Mazzucato, “Figürinlerin ötesinde kadınların merkezi rollerine dair net bir kanıt bulunamadığından bu iddialar spekülatif seviyede kaldı,” dedi. Ancak yeni bulgular, kadınların topluluk içindeki öneminin açık göstergeleri olarak yorumlanıyor.

Merve Nur Güler, “Sadece bu verilere dayanarak Çatalhöyük’ü bir anaerkil toplum olarak niteleyebilir miyiz, emin değilim. Ancak gördüğümüz şey, kesinlikle Anadolu kökenli Avrupa Neolitiği’ne kıyasla oldukça farklı çünkü orada erkek merkezli bir yapı daha baskın,” sözleriyle bu farklılığa dikkat çekti.

Türkiye Merkezli Uluslararası Katkı

12 yıllık yoğun bir sürecin ürünü olan bu çalışmaya, Türkiye dahil 10 farklı ülkeden 47 araştırmacı katkı sundu. Proje ekibinden Damla Kaptan, “Eğer laboratuvarda bir robotunuz yoksa, 400 iskeletin işlenmesi ciddi bir manuel çalışma anlamına geliyor,” dedi ve şöyle devam etti:

“Ama buna değdi. Türkiye’de de en ileri düzeyde bilimsel araştırmaların yapılabileceğini göstermek memnuniyet vericiydi. Ayrıca, geçmişte toplumsal ilişkilerin ne kadar çeşitli olabileceğini – bazen hiç beklemediğimiz şekillerde – ortaya koymak da oldukça heyecan vericiydi.”

Kaynak: Cansel Yıldız