1856’da Halkidiki bölgesinde doğan Mihailo Tolotos, doğumundan dört saat sonra annesini kaybetti, babası ise izini kaybettirdi. Kimsesiz bebek, Athos Dağı’ndaki bir manastırın kapısına bırakıldı. Ortodoks rahipler tarafından evlat edinilen Tolotos, manastırın taş odalarında büyüdü ve “kadın” kavramını hiç tanımadan hayatını sürdürdü.

KADINSIZ BİR CENNET

Athos Dağı, 10. yüzyıldan beri erkeklerin diyarı. 1046 yılında Bizans İmparatoru I. Konstantin Monomakhos’un fermanıyla kadınlar ve dişi hayvanlar manastıra 500 metre yaklaştırılmadı. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu yarımada, keşişlerin tam bir bekarlık ve manevi odaklanma içinde yaşamaları için özel olarak korunuyor. Tolotos, doğduğundan itibaren bu kurallara uydu ve hayatını tamamen manastırın sınırlarında geçirdi.

TEKNOLOJİ VE MODERN HAYATTAN UZAK

Tolotos’un izolasyonu sadece kadınlarla sınırlı değildi. 19. ve 20. yüzyılın gelişmeleri sırasında, otomobilleri, uçakları ve filmleri hiç görmedi. Dalga sesleri, dua ezgileri ve manastırın bahçelerinde topladığı sebzeler onun dünyasını oluşturuyordu. Zaman, onun için saatler değil, dua zincirlerinin ritmiydi.

82 YIL SONRA HUZUR

29 Ekim 1938’de 82 yaşında hayatını kaybeden Tolotos, Athos’u yasa boğdu. Keşişler tarafından düzenlenen özel cenaze töreninde, “Dünyanın yarısını görmeden giden tek adam” olarak anıldı. Gazeteler manşetlerine taşıdı: “Hiç Kadın Görmeden Ölen Rahip!”

İZOLE HAYATTAN MODERN DÜNYAYA DERSLER

Mihailo Tolotos’un hikayesi, sadeliğin ve maneviyatın gücünü gösteriyor. Sosyal medyanın ve modern yaşamın her şeyi erişilebilir kıldığı çağımızda, Tolotos’un yaşamı bize “azla yetinmeyi” ve içsel huzuru hatırlatıyor. Onun hayatı, izolasyon mu yoksa özgürlük mü sorusunu düşündürüyor: Kadınlar ve modern dünya olmadan da tam bir yaşam mümkün mü?

Editör Hakkında