Ankara, tarih süresince birçok farklı isimle anılmıştır. Şehir, çeşitli uygarlıklar tarafından “Anküra, Ankyra, Ancyra,  Beldei-el Selasil, Mamuriye, Ma'muriye-i Selâse, Ankara, Engürü, Angora Engüriye” gibi isimlerle anılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla da son halini almış ve “Ankara” olarak kalmıştır. İşte Ankara'nın tarih boyunca değişen isimleri ve kökenlerine dair detaylar…

Galatya: Bizans tarihçilerinin sunduğu kaynaklardaki bilgilere göre M.Ö. 278'de Anadolu'ya gelen Galatlar, Pontus kralı Mitridat ile bir olarak Mısır'a karşı savaşa girmiş, onları mağlup ederek denize kadar sürmüştür. Mısırlılar'ın gemilerinden aldıkları çapaları da zafer nişanesi olarak yurtlarına getirmişlerdir. Galatlar, edindikleri bu zafer üzerine onlara verilen topraklar üzerinde bir kent kurararak adına "çapa" anlamına gelen "Ankyra" demişlerdir. 


Roma İmparatorluğu: Roma döneminde, şehir Kelt kabilelerinden Tektosaglar tarafından ele geçirilmiş, daha sonra ise Romalıların kontrolü altına girmiştir. Bu dönemde de şehrin adı "Ankyra" olarak kullanılmıştır.


Arapça Kaynaklar: Ankyra, Araplar tarafından 8. yüzyılda iki kere ele geçirilmiş ancak ikisinde de Bizanslılar tarafından geri alınmıştır. 7-11. yüzyıllar arasında yaşanan mücadeleyle ilgili, epik Bizans şiiri Digenis Akritis’te de "Ankyra" kalesinden bahsedilmiştir.


Yaşanan bu mücadelelerden Araplar tarafından yazılan Battal Gazi Destanı'nda da bahsedilmiştir. Destanda şehrin adı "Mâmûriye" olarak geçmiştir. 11. yüzyılda yazılan Dânişmendnâme'de de Battal Gazi destanına değinilmiştir. Yazılan iki destanda da "Mâmûriye", "Engürî" ve "Engüriyye" adları eş anlamlı olarak kullanılmıştır.


Aynı dönemden kalan Arapça kaynaklarda ise Ankara Kalesi'nin adı, "Kal'at üs-Selâsil" olarak anılmıştır. Arapça Selasil, “zincirler” anlamına gelir. Yani kale Araplar tarafından “zincirler kalesi” olarak anılmıştır. Şehrin kalesinin kapısında bulunan örme zincirler gündüz kaldırılır, gece ise bir perde gibi indirilirdi. Kalesinden dolayı şehre de "Beldet üs-Selâsil", yani "zincirler beldesi" adı verilmiştir. Şehir, "Ma'muriye-i Selâse" (zincirli bayındır yer) olarak da adlandırılmıştır.


Kösedağ Muharebesi'nden sonra ise Anadolu Moğol hâkimiyetine geçmiştir. 1290'da "Engürü" olarak adlandırılan şehir, Ahiler tarafından idâre ediliyordu. Ahilerin 1361'de şehri Osmanlı sultanı I. Murad'a teslim etmelerine ilişkin, Mehmet Neşrî’nin kaleme aldığı Kitab-ı Cihannüma'da, ”...Serhaddı Rûm'da, kaleyi selasil'e geldi, imdi oraya Engürü derler, ol diyârın müfsitleri kâm etti, ol vakit Kale-i Engüriyye ahiler elinde idi. Ahiler, istiklâl edüp kaleyi teslim ettiler.” yazıyor. Bu da şehrin o dönemde “Engürü” olarak anıldığını kanıtlar nitelikte.

Türklerin Anadolu'ya gelişiyle birlikte, şehirlerde ad değişiklikleri yaşanmıştır. Buna göre, şehirlerin isimleri Türk etimolojisine uygun bir şekilde konuşmuştur. Eski Arap tarihçileri, Ankara'nın eski Yunan telaffuzu olan Anküra'yı Angüra olarak korumuşlardır. Bu ad Ankara ve Engürü olarak değişime uğramıştır. Bunlardan sonuncusu; Arapça eki almış ve Engüriye olarak edebi dile yansımıştır. Engüriye'yi Anguriya olarak telaffuz edenler de az değildir. Moğol istilasından önce Anguriye isimi de görülmüştür. Bu isim, Türkçeleşip Ungüri daha sonra da Ungüriye olmuştur.


Batılı kaynaklara göre, 12. yüzyılda Türkmenlerin Anadolu’ya gelmesiyle şehir, Angora adıyla anılmaya başlanmıştır. Ankara'ya özgü olan Ankara keçisi, Ankara kedisi, Ankara tavşanı da, Batı ülkelerinde Angora keçisi, Angora kedisi ve Angora tavşanı olarak bilinmektedir. Angora, Batı dillerinde Ankara tavşanından elde edilen yünün, Rusçada ise Ankara keçisinden oluşturulan tiftiğin adı olarak bilinir.

Ankara adının sikkelerde ilk olarak kullanımının, II. Kılıçarslan'ın oğlu Ankara Meliki Mesud Şah tarafından gerçekleştirildiği biliniyor. 582-600 H. tarihleri arasında basılmış Ankara darplı sikkeler de vardır. Daha sonra ise II. Keyhüsrev tarafından 1237-1243 tarihlerinde Ankara darplı sikkeler basılmıştır. Son olarak II. Keykavus H. 655 tarihli Ankara darplı sikke bastırmıştır.

1243 Kösedağ Savaşı'nın ardından Moğollar Anadolu'yu istila etmişlerdir. Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılmasının ardından Anadolu'nun büyük kısmı İlhanlıların eline geçmiştir. İlhanlı hükümdarı Mahmud Gazan, bir zamanlar Selçuklu Sultanı’nın hâkimiyetinde olan Anadolu şehirlerinde kendi adına İlhanlı sikkelerini bastırmıştır. Bu dönemde Mahmud Gazan tarafından Engür, onun halefi Ebu Said tarafından ise Engüriye yazan sikkeler bastırılmıştır.

Engürü ve Engüriye isimleri Osmanlı döneminde de kullanılmaya devam edilmiştir. Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarını anlatan Tevarih-i Al-i Osman'da, Ertuğrul Bey'in I. Alaeddin Keykubad'a Tatarlara karşı savaşmak için yardımını sunmasının karşılığında, kendisine Söğüt bölgesinin verildiği, bunun üzerine Ertuğrul Bey ve aşiretinin yürüyüp Engüri'ye gittikleri yazmaktadır.


Evliya Çelebi, seyahatnamesinde de şehre Engürü denildiğini belirtilmiş, "Padişah defterhanesinde adı Ankara’dır." diye de bir ibare yer almıştır. Örneğin, 16. yüzyıla ait çeşitli resmî evraklarda da Ankara adının geçtiği biliniyor. II. Beyazıd döneminden itibaren basılan sikkelerde Ankara adının kullanılmaya başlandığı görülüyor.


Ankara, Osmanlı döneminde resmî addı ancak halk arasında Engürü olarak anılmaya uzun bir süre devam edilmiştir. Ermeni dilinin Ankara şivesinde de kentin adı Engür ya da Angürya olarak anılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, Ankara'nın, ülkenin resmi adı olarak kullanılması istenmiş ve yabancı ülkelerden gelen "Angora" şeklindeki adreslemeler reddedilmiştir.

Şehrin adının değişimi, sikkelerin üzerindeki ibarelerden takip edilebilir. Roma döneminde "Ankyra" adı sıklıkla kullanılsa da, sonrasında "Sebaste". " Metropolis", "Neokros" gibi farklı isimler de şehre verilmiştir.