Bakiler’in kaleminden çıkan şiir, yıllar önce Ankara’da üniversite yıllarında tanık olduğu bir duygusal hikâyeden doğdu. Aynı fakültede okuyan genç bir kız, yakın çevresinden bir erkek arkadaşına derin bir sevgi besliyordu. Cesaretini toplayan genç kız, bir gün ona kendi şiir kitabını verdi. Kitaptaki karamsar dizileri gören delikanlı, “Birine âşık mısın?” diye sorduğunda, genç kız gözyaşları içinde ona gönlünü açtı.

Ancak delikanlı, ona asla mahcup olmak istemediği için bu duygulara karşılık veremedi. Bu reddediş, genç kızın fakülteyi değiştirme kararını beraberinde getirdi. Onu uğurlamak isteyen delikanlı, Cebeci Tren İstasyonu’na giderek sevdiğini yolcu etti. İşte o anların hüznü, Bakiler’in kaleminde “Cebeci İstasyonu ve Sen” şiirine dönüştü.

KIRIK BİR KALBİN ARDINDAN YAZILAN DİZELER

Bakiler, şiirinde yağmurlu bir Ankara akşamında yaşanan vedayı, sessizlikle yoğrulmuş göz göze kalışları, ayrılığın acısını ve gerilmiş keman telleri gibi titreyen kalpleri anlattı. Dönemin gençliğinde büyük yankı uyandıran şiir, bugün hâlâ edebiyatseverlerin hafızasında özel bir yer tutuyor.

EDEBİYATTA İZ BIRAKAN HATIRALAR

Türk edebiyatında platonik aşklardan doğan şiirlerin özel bir yeri var. Sezai Karakoç’un “Mona Roza”sı gibi, Bakiler’in “Cebeci İstasyonu ve Sen” şiiri de kişisel bir hikâyeden doğmuş, ancak zamanla toplumsal bir hafızaya kazınmış eserlerden biri oldu.

Bakiler’in vefatıyla birlikte, sevenleri onun şiirlerini yeniden hatırlarken, “Bir başka türlüydü bu insanlar. Sen bir başka türlüydün…” dizeleri sosyal medyada binlerce kez paylaşıldı.

Yavuz Bülent’in kırılmış bir kalp arkasından yazdığı şiir ise şöyle başlıyor;

Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
Sıcak bir kara sevda
Yüreğimizin başında bağdaş kurup oturmuştu;
Acımsı, buruk.
mühürlenmişti ağzımız bir sessizlik içinde
Sessizliği üstümüzden atamıyorduk
Bir saçak altında kararsız, yorgun
Saatlerce duruyorduk
Kimse görmüyordu bizi

Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi
Cebeci İstasyonunda bir akşam üstü
Bir başka türlüydü bu insanlar
Sen bir başka türlüydün
Gözlerin yine öyle bir bilinmez renkteydi
Gözlerin gözlerimde erimekteydi
Bir mermer heykel gibi yanımda duruyordun
Beni bırakma diyordun

Meyhane sarhoşları gibi sırılsıklam
Bir yalnızlık duyuyorduk
Ağlıyordun, ağlıyordun…

Cebeci İstasyonunda bir tren
Nefes nefese soluyordu
Gerilmiş bir keman teli gibiydik.

Ankara Kalesi’nde bir eski çalar saat
Bilmem kaça vuruyordu
Bir yağmur yağıyor inceden ince
İçimizdeki binbir düşünce
Harmanlar misali savruluyordu
Islanmış bir ceylan yavrusu gibi
Tiril tiril titriyordun
Gitsek gitsek diyordun.

Yüreğimin atışından deli gönlümce
Sırıl sıklam, paramparça, permeperişan
Türküler söylüyordum
Ağlıyordun, ağlıyordun…

”Bir başka türlüydü bu insanlar. Sen bir başka türlüydün..”

TÜRK EDEBİYATINDA KALICI BİR MİRAS

Yavuz Bülent Bakiler, yalnızca şiirleriyle değil, edebiyat araştırmaları ve kültürel çalışmalarıyla da hatırlanıyor. Onun ardında bıraktığı eserler, Türk edebiyatının gelecek kuşaklara aktarılacak önemli mirasları arasında yer alıyor.

Kaynak: Haber Merkezi