İsrail’in nükleer yolculuğu, 1950’li yıllarda Başbakan David Ben-Gurion’un Arap komşularına karşı "güvence" politikası olarak nükleer silah geliştirilmesini istemesiyle başladı. 1956 Süveyş Krizi sonrasında Fransa ile kurulan gizli iş birliği sonucunda, Negev Çölü’nde bulunan Dimona Nükleer Reaktörü inşa edildi. Bu süreçte İsrail, nükleer kapasitesini gizleyerek yalnızca Fransa’dan değil, aynı zamanda Norveç ve ABD gibi müttefiklerinden de teknoloji ve malzeme desteği aldı.
ABD İSTİHBARATI GİZLİ TESİSİ NE ZAMAN KEŞFETTİ?
1950’lerin sonlarında ABD istihbaratının Dimona’daki tesisi fark etmesi üzerine İsrail, ilk etapta burayı "tekstil fabrikası" olarak tanımladı. Ancak bu açıklama yeterli olmayınca ikinci bir iddia gündeme geldi: Tesisin yalnızca "metalürjik araştırmalar" için kurulduğu belirtildi.
Yeni seçilen ABD Başkanı John F. Kennedy, nükleer silahların yayılmasından ciddi kaygı duyduğunu belirterek, İsrail’e sıkı denetim taleplerinde bulundu. 1961 yılında yapılan teftişlerde plütonyum yeniden işleme tesisinin varlığına dair doğrudan kanıt bulunamadı. Ancak gerçek, çok daha derinlerdeydi: İsrailliler reaktörün altına bu tesisi gizlice inşa etmişti.
İSRAİL DENETİMLERDEN BÖYLE KURTULDU
İsrail, Amerikan denetim ekiplerini kandırmak amacıyla sahte bir kontrol odası, sahte paneller ve yanıltıcı ölçüm cihazları inşa etti. Reaktörün yalnızca 24 megavatlık olduğunu göstermek amacıyla bilgisayar sistemleri bile bu amaca göre düzenlendi. Amerikalı denetçiler geldiğinde, her şey olması gerektiği gibi görünüyordu.
Denetimler öncesinde tatbikatlar yapılmış, İsrailli teknisyenler mükemmel bir senaryo oynayarak ABD’li ekipleri ikna etmişti. Böylece ABD’nin en önemli müttefiklerinden biri olan İsrail, uzun süre nükleer kapasitesini başarıyla gizlemeyi başardı.
ABD-İSRAİL ARASINDA GİZLİ ANLAŞMA
1969 yılında, dönemin ABD Başkanı Richard Nixon ile İsrail Başbakanı Golda Meir arasında yapılan özel bir görüşmede tarihi bir mutabakat sağlandı. Buna göre:
- İsrail nükleer silahlarını kamuya açıklamayacak ve test etmeyecek,
- ABD ise Dimona denetimlerini durduracak ve İsrail’e Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı (NPT) imzalaması için baskı yapmayacaktı.
Bu gizli uzlaşma, İsrail’in nükleer statüsünün uzun yıllar "belirsiz" kalmasına zemin hazırladı.
1979'DA UYDUDAN TESPİT EDİLEN DENEME NE ANLAMA GELİRDU?
Vela 6911 isimli ABD uydusu, 22 Eylül 1979’da Güney Afrika açıklarında olası bir nükleer patlamayı kaydetti. Dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, olayın İsrail tarafından Güney Afrika iş birliğiyle gerçekleştirilen gizli bir nükleer deneme olduğundan şüphelendi. Ancak ne Carter ne de halefi Reagan, bu istihbaratı resmen dile getirmedi.
Kongre danışmanı Leonard Weiss, 2011 yılında kaleme aldığı yazısında, "Bu bir İsrail denemesiydi ve istihbarat bilgileri bunu gösteriyordu," ifadelerini kullandı. Fakat İsrail, bu iddiaları hiçbir zaman kabul etmedi.
ABD UZUN SÜRE SESSİZ KALDI
ABD’nin İsrail’in nükleer faaliyetlerini açıkça sorgulamaması, jeopolitik çıkarlarla açıklanıyor. Orta Doğu’da ABD’nin en güçlü müttefiki olan İsrail’in nükleer caydırıcılığının, bölgede İran gibi düşmanlara karşı bir "denge unsuru" olduğu düşünülüyordu.
Washington Post yazarı Glenn Kessler, bu durumu şu sözlerle özetledi:
“Eğer İran bir nükleer aldatma oyun kitabı izlediyse, bu kitap İsrail tarafından yazılmıştır.”