Türkiye’nin idari kalbi olan Ankara, uzun yıllar boyunca memurların, öğrencilerin ve akademisyenlerin şehri olarak anıldı. Ancak Suriye iç savaşının 2011’de başlamasıyla birlikte göç akınının etkileri, başkentin sosyal dokusunda da hissedilmeye başlandı.
ANKARA’DA 90 BİN SURİYELİ VAR
Resmî verilere göre 2024 yılı itibarıyla Ankara’da yaklaşık 90 bin Suriyeli geçici koruma statüsüyle yaşıyor. Bu rakam, şehrin toplam nüfusunun küçük bir kısmını oluşturmasına rağmen, belirli bölgelerdeki yoğunlaşma hem entegrasyon süreçlerini hem de sosyal dengeleri etkiliyor.
ANKARA NEDEN TERCİH EDİLDİ?
Suriye’den Türkiye’ye yönelen ilk göç dalgası sınır illerinde yoğunlaşmış olsa da, zamanla Ankara sanayi sektöründeki istihdam olanakları ve merkezi ulaşım avantajı nedeniyle cazibe merkezi haline geldi.
EN ÇOK HANGİ İLÇELER TERCİH EDİLİYOR?
Göçmenler, özellikle Altındağ, Siteler, Önder, Battalgazi ve Keçiören’in bazı mahalleleri gibi bölgelerde yaşamayı tercih ediyor.
Bu mahalleler genellikle düşük gelirli kesimlerin yaşadığı, sanayi atölyelerine ve inşaat sahalarına yakın alanlar olarak öne çıkıyor. Suriyeli göçmenler burada ucuz konut, günlük iş imkânı ve topluluk dayanışması bulabiliyor. Siteler bölgesinde mobilya, metal ve tekstil atölyelerinde çalışan göçmenler, ortalama 300–500 TL arası yevmiye ile geçimlerini sağlamaya çalışıyor.
ALTINDAĞ VE KEÇİÖREN: GÖÇMEN YOĞUNLUĞUNUN YENİ MERKEZLERİ
Ankara Dergisi ve çeşitli saha araştırmalarına göre, Suriyeli nüfusun yüzde 70’inden fazlası Altındağ ilçesinde yoğunlaşmış durumda. Altındağ’ın Önder, Ali Ersoy, Battalgazi ve Hacı Bayram mahallelerinde artık Arapça tabelalar, Suriye usulü fırınlar, kasaplar ve camiler günlük yaşamın parçası haline gelmiş durumda.
Uzmanlar bu durumu “etnik kentsel adacık” olarak tanımlıyor. Yani göçmenlerin kendi iç ekonomilerini, sosyal ağlarını ve kültürel alanlarını oluşturduğu mikro topluluklar. Bu alanlar, göçmenler için bir güven ortamı yaratırken, yerli halkla sosyal etkileşimi sınırlandırabiliyor.
UYUM VE GERİLİM ARASINDA İNCE BİR ÇİZGİ
Ankara’da göçmenlerin toplumsal uyum süreci iki yönlü ilerliyor. Bir yandan Suriyeli işletmelerin artışı ekonomik canlılık getiriyor; öte yandan, barınma ve iş piyasasında rekabet zaman zaman yerel halkla gerilimlere yol açıyor.
Bazı mahallelerde kiraların yükselmesi, iş gücü ücretlerinin düşmesi ve kültürel farklılıkların çatışması gibi sorunlar gözlemleniyor. Ancak buna karşılık, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler, dil kursları, meslek edindirme programları ve çocuklar için uyum projeleriyle toplumsal bütünleşmeyi desteklemeye çalışıyor.
Göç sosyologlarına göre Ankara’daki Suriyeli varlığı, artık geçici bir durum olmaktan çıktı. Şehirde doğan veya büyüyen Suriyeli çocuklar, iki kültür arasında köprü kuran yeni bir kuşağı temsil ediyor. Bu süreç, Ankara’nın kimliğini yeniden şekillendirirken, göçün yalnızca bir insani kriz değil, aynı zamanda şehir planlaması, eğitim politikaları ve kültürel dönüşüm açısından çok katmanlı bir mesele haline geldiğini ortaya koyuyor.