Ankara, yıllardır “gri şehir, deniz yok, İstanbul’a dönüşü güzel” klişeleriyle anılsa da, gerçekte bambaşka bir hikâye anlatıyor. Eski ilçe sınırları, unutulan köyleri, büyük yangınları, sel felaketleri, heykelleri, lokantaları, ağaçları ve hatta kayak yapılan yamaçlarıyla; bu şehir, yaşayan dev bir hafıza gibi.
İşte Ankara hakkında az bilinen ama şehre bakan gözünüzü tamamen değiştirecek ayrıntılar…
ANKARA’NIN ESKİ İSİMLERİ VE DEĞİŞEN SINIRLAR
Ankara, tarih boyunca farklı uygarlıkların dilinde farklı isimlere sahip oldu. Helenistik ve Bizans dönemlerinde Ankyra / Angira / Ancrya, Türklerin Anadolu’ya gelişinden sonra Ankara ve Engürü, Batı dillerinde ise uzun süre Angora olarak anıldı.
Bugün alıştığımız ilçe sınırları da aslında oldukça yeni:
-
1936–1960 arasında Elmadağ,
-
1936–1983 arasında Mamak ve Gölbaşı,
-
1957–1990 arasında Etimesgut,
-
1957–1987 arasında Kazan (Kahramankazan),
-
1953–1983 arasında Keçiören,
farklı ilçelere (özellikle Altındağ ve Yenimahalle’ye) bağlıydı.
Büyükşehir kanunu sonrası Ankara Merkez ilçe tamamen dağıldı, kalan son topraklar da Altındağ’a bağlandı. Bir dönem Çankaya ile Kırıkkale (Yahşihan üzerinden) komşuydu; bugün kulağa oldukça şaşırtıcı gelse de haritalar zamanla masada değişti.
Mahalle isimleri de sessizce değişti:
-
İşçi Blokları mahallesinin eski adı Omorfo,
-
Beytepe’nin eski adı Lodumlu,
-
Çayyolu’nun eski adı Kutuğun,
-
Solfasol’ün eski adı ise Zülfazıl.
AFETLERİN VE KITLIKLARIN ANKARASI
-
yüzyıl, Ankara için adeta afet ve kıtlık yüzyılı oldu.
-
1826’da büyük bir çekirge istilası kenti vurdu.
-
1845’te yaşanan ve tarihe “Altmışbir kıtlığı” olarak geçen açlık döneminde, halk göçmesin diye şehre fırınlar yapıldı ve aylarda bedava ekmek dağıtıldı.
-
1873 Kasım’ında şiddetli yağmurlar Ankara’yı göle çevirdi.
-
1874 Ocak’ında ise yaklaşık iki buçuk ay süren yoğun kar yağışı şehri kilitledi.
Bu felaketler sonucunda sayısı bile kayda geçemeyecek kadar çok insan hayatını kaybetti.
Bir diğer büyük felaket ise 1916 Eylül’ündeki Ankara yangınıydı. Sebebi bilinmeyen yangın 3 gün 3 gece sürdü ve kentin neredeyse dörtte üçü yandı. Raporlara göre:
-
11 mahallede 735 hane tamamen, 298 hane kısmen,
-
2 cami, 6 mescid, 7 kilise, 6 mektep, 3 hastane,
-
Hapishaneler, karakollar, kulüpler, bedestenler, yüzlerce dükkân…
toplamda 969 bina tamamen harap oldu.
Daha yakın tarihte ise 11 Eylül 1957 sel felaketi, 169 can kaybıyla Ankara tarihine kazındı. Bu büyük selin ardından, bugün Mavi Göl olarak bildiğimiz Bayındır Barajı, şehir için bir önlem olarak inşa edildi.
FUTBOL, SU VE CEZAEVİ: ŞEHRİN İLKLERİ
Ankara’nın spor ve altyapı tarihine dair az bilinen birkaç not:
-
Şehirdeki ilk resmi futbol maçı, 21 Ekim 1922’de Talimgahgücü ile Anadolu Sanatkarangücü arasında oynandı. Zamanla Anadolu Sanatkarangücü’nün adı değişerek bugünün Ankaragücü’ne dönüştü.
-
Abidinpaşa semtine adını veren Abidin Paşa, Ankara’nın 19. yüzyıl valilerinden biriydi ve şehre suyu getiren yönetici olarak bilinir.
-
Cebeci Hastanesi, Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle kurulan ilk tıp fakültesi niteliğini taşıdı; Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlık hafızasında özel bir yere sahip.
-
Ulucanlar Cezaevi, 1925’te cezaevi olarak açılmadan önce at yetiştirme alanı ve silah deposu olarak kullanılıyordu. Bugün müzeye dönüştürülmüş olsa da, Türkiye siyasi tarihinin en kritik anıları hâlâ bu duvarların içinde yankılanıyor.
HEYKELLERİN, LOKANTALARIN VE PASTANELERİN ANKARASI
Ankara’nın sokaklarında karşınıza çıkan pek çok heykelin altında tek bir imza var: Metin Yurdanur.
Onun eserlerinden bazıları:
-
Miras (Gar, 1979)
-
Eller (Abdi İpekçi Parkı, 1979)
-
Dayanışma (Batıkent, 1980)
-
İnsan Hakları Anıtı (Yüksel Caddesi, 1990)
-
Kaynak (Atakule, 1989)
-
Madenci Heykeli (Olgunlar, 1989)
-
Cumhuriyet Anıtı (Gençlik Parkı, 2009)
-
Berfo Ana, Yaşar Kemal anıtları ve daha niceleri…
Şehrin yeme–içme kültürüne dair ilkler de en az heykeller kadar ilginç:
-
Ulus’ta Sümerbank’ın bulunduğu yerdeki Taşhan’ın arka bahçesinde açılan Karpiç Lokantası, Ankara’nın ilk modern lokantalarından biri kabul edilir ve ismini bizzat Mustafa Kemal Atatürk vermiştir.
-
Ankara’nın ilk pastanesi, 1920’de Ulus Meydanı’nda açılan İstanbul Pastanesi’dir. Şair Faruk Nafiz, eğitimci–yazar Hasan Ali Yücel ve şair Ahmet Muhip Dranas, buranın müdavimleri arasındaydı.
-
Bugün kongre ve fuar alanı olarak bildiğimiz Altınpark, bir dönem golf sahası olarak kullanılıyordu.
-
Segmenler Parkı, 1982’de Kenan Evren tarafından açıldı; çocukluk hafızalarımıza kazınan Susam Sokağı’nın şemsiyeli açılış jeneriği de burada çekildi.
-
Sheraton–Karum kompleksi, tasarım olarak bir gemi formunda inşa edildi. Karum’un dalgalı çim bahçesi de bu yüzden “deniz” gibi kurgulandı. Aynı bölge, eskiden şarap bağları ve fabrikası ile bilinen bir alandı.
AĞAÇLAR, ORMANLAR, GÖLLER VE KAYAK YAMAÇLARI
Ankara’nın doğal hafızası da en az tarihi kadar zengin:
-
Ankara Garı’ndaki Gingko Biloba ağacı, uzun ömür ve sonsuzluğun simgesi kabul edilen türlerden biridir ve yaklaşık 79 yaşındadır. Şehrin ortasında, zamana direnen bir canlı anıt gibi durur.
-
Eymir Gölü sanıldığından daha karmaşık bir idari yapıya sahiptir. Gölün neredeyse yarısı Gölbaşı’nın Yaylabağ köyü sınırlarında kalır; göl, Dikmen (Or-An), Mühye ve Yaylabağ arasında paylaştırılmıştır. Bu nedenle ODTÜ ormanının küçük bir kısmı da Gölbaşı’na taşar.
-
Bir dönem Dikmen, Keklikpınarı, Beytepe ve ODTÜ ormanı çevresinde taş ocakları vardı. Bugün yemyeşil gördüğümüz bu alanlar, geçmişte bambaşka amaçlarla kullanılıyordu.
-
Sadece Yakupabdal’daki Elmadağ Kayak Merkezi değil; eskiden Dikmen’de, Yaylabağ’da, Beynam’da da insanlar kayak yapardı. Yani Ankara’nın kış sporları hikâyesi, sandığımızdan çok daha geniş.
-
Botanik meraklılarını heyecanlandıracak bir detay da şu:
“Dikmen alıcı” adı verilen özel bir alıç ağacı türü var. 1947 civarında bir Rus botanikçi bu ismi veriyor. Prof. Dr. Hikmet Birand, “Alıç Ağacı ile Sohbetler” kitabında Dikmen Keklikpınarı–Çaldağı bölgesini anlatıyor. Bu isim, Bülent Tanık döneminde Akpınar Mahallesi Ahmet Yesevi Caddesi’ndeki bir parka verilip yaşatılıyor. -
Mamak Gökçeyurt (Nenek) bölgesinde bir gölet bulunuyor; bu alan da Ankara’nın kırsal tarihinin parçası.
KURUMLAR, KOD ADLAR VE İSİMLERİN GÖLGESİ
Başkentteki bazı binalar ve bölgeler, adlarıyla bile başlı başına hikâye:
-
Bugünkü Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün bulunduğu alan, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Genelkurmay Başkanlığı olarak kullanılıyordu.
-
TUSAŞ tesislerinin bulunduğu bölgenin adı tarihsel olarak “Mürted”. Kelime, “dönme” anlamına geliyor. Rivayete göre Ankara Savaşı sırasında Yıldırım Bayezid’in askerlerinin Timur’un tarafına geçmesi sebebiyle bu isim veriliyor. Sonradan bölgede kurulan hava üssü “Akıncı” adını alıyor; ancak 15 Temmuz’da Kızılay ve TBMM’yi vuran uçaklar buradan kalktığı için bölgenin adı yeniden Mürted olarak anılmaya başlanıyor.
-
Keçiören ismi ise oldukça yalın: Burası, eskiden gerçekten de keçilerin otlatıldığı bir “ören” alanıydı. Bugün yoğun apartmanların kapladığı ilçe, adını o pastoral geçmişten alıyor.
ANKARA’DA SİYASET, TREN VE İLK OYUN HİKÂYESİ
-
Ankara, yalnızca başkent değil; aynı zamanda Türkiye’nin Yüksek Hızlı Tren (YHT) ağının merkezi. Ankara Garı, ülkenin dört bir yanına uzanan hatların kavşak noktası.
-
Türkiye’deki hemen hemen tüm büyükelçiliklerin Ankara’da bulunması, şehre kalıcı bir diplomatik ve kozmopolit karakter kazandırıyor.
-
İlginç bir not da yerel demokrasi tarihinden: Çankaya belediye başkanlığı için ilk oy kullanan kişinin, Ayrancı’da oturan bir çiftçi olduğu anlatılıyor. Bu bilgi, 1936 tarihli eski bir Cumhuriyet gazetesi nüshasına kadar uzanıyor.

