Türkiye’nin devlet kurumlarında uzun yıllar kullanılan yabancı menşeli kripto cihazlarının, ülkenin gizli haberleşme trafiğini dış istihbarat servislerine açık hâle getirdiği iddiaları yeniden gündeme geldi. Emekli Tuğgeneral Halil İbrahim Büyükbaş’ın kaleme aldığı makale ve eski mühendislerin açıklamaları, 1980’lerden 2000’li yılların başına kadar uzanan döneme ışık tutuyor.

“BİR DEVLET, SİLAHLA DEĞİL ŞİFREYLE İŞGAL EDİLDİ”

Emekli Tuğgeneral Halil İbrahim Büyükbaş, Türkiye’nin yıllarca müttefik ülkeler tarafından sağlanan haberleşme sistemlerine bağımlı kaldığını belirterek, bu dönemi “teknolojik bir kuşatma” olarak nitelendirdi. Büyükbaş, “Bir devlet, silahla değil şifreyle işgal edildi” sözleriyle bu sürecin yalnızca teknik bir mesele değil, aynı zamanda egemenlik sorunu olduğunu vurguladı.

Büyükbaş’a göre, 1980’lerden 2003 yılına kadar kullanılan Aroflex kripto cihazları, aslında CIA ve NSA tarafından geliştirilmiş özel sistemlerle bağlantılıydı. Bu cihazların Türkiye’nin en gizli yazışmalarını, diplomatik trafiğini ve istihbarat birimlerinin iç iletişimini dışarıya sızdırdığı öne sürüldü.

Discord’a siber saldırı! Milyonlarca kişisel veri sızdırıldı!
Discord’a siber saldırı! Milyonlarca kişisel veri sızdırıldı!
İçeriği Görüntüle

NATO STANDARDI ALTINDAKİ CİHAZLAR DİNLEMEYE AÇIKTI

Türkiye, NATO’ya üye olduktan sonra askeri ve diplomatik haberleşmede ittifak tarafından onaylı cihazları kullanmak zorunda kaldı. Bu cihazların büyük bölümü ABD, İngiltere ve Norveç gibi ülkelerden tedarik edildi.

Emekli Tuğgeneral Büyükbaş’ın açıklamalarına göre, söz konusu cihazlar aslında “Aroflex” adı altında sunulsa da, Türkiye’ye gönderilen modeller “Beroflex” isimli zayıflatılmış versiyonlardı. Hollandalı mühendis Cees Jansen’in itiraflarına göre, bu sistemler kırılabilir şifreleme yöntemiyle tasarlanmış ve Türkiye gibi müttefik ülkeler için özel olarak üretilmişti.

“HEM PARAMIZLA SOYULDUK HEM MAHREMİYETİMİZLE”

Bu cihazların elçiliklerden bakanlıklara, ordudan istihbarat birimlerine kadar geniş bir alanda kullanıldığı belirtildi. Büyükbaş, “Hem paramızla soyulduk hem mahremiyetimizle” ifadeleriyle Türkiye’nin uzun yıllar boyunca farkında olmadan bir istihbarat operasyonuna maruz kaldığını savundu. Bu dönemde Türkiye, yabancı üretimli kripto sistemleri için milyonlarca dolar öderken, gizli yazışmaların aynı anda Washington’a aktarıldığı iddiaları da gündemdeydi.

TÜRKİYE YERLİ TEKNOLOJİYLE ZİNCİRLERİNİ KIRDI

2003 seçimlerinin ardından dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde savunma sanayii alanında atılan adımlar, bu dışa bağımlılığın sona erdirilmesi sürecini başlattı. 2004 yılında gerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, kriptoloji ve bilgi güvenliği alanında yerli üretime geçilmesi kararlaştırıldı.

Bu karar doğrultusunda TÜBİTAK bünyesinde Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) ve Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi (BİLGEM) kuruldu. Kurumlar, milli algoritmalar, donanımlar ve güvenlik protokolleri geliştirerek Türkiye’nin haberleşme altyapısında bağımsızlığını sağladı.

MİLLİ KRİPTONUN YÜKSELİŞİ

Günümüzde Türk kamu kurumları, yabancı ülkelerden onay veya lisans almak zorunda kalmadan, kendi geliştirdiği kripto sistemlerini kullanıyor. UEKAE ve BİLGEM, ulusal güvenlik standartlarını belirleyen kurumlar hâline geldi. Bu dönüşümle birlikte Türkiye, yabancı protokollerden bağımsız, kırılması zor şifreleme sistemleriyle kendi iletişim güvenliğini sağlayan ülkeler arasına girdi.

“TEKNOLOJİK ESARET TARİHE KARIŞTI”

Uzmanlara göre, Türkiye’nin 2000’li yıllarda başlattığı yerli kriptoloji ve savunma teknolojileri hamlesi, sadece bir güvenlik tedbiri değil, aynı zamanda stratejik bir egemenlik adımı olarak tarihe geçti. Bugün hiçbir Türk kurumu, kullandığı cihaz veya yazılım için yabancı ülkelerden izin almak zorunda değil. Emekli Tuğgeneral Büyükbaş’ın da belirttiği gibi, “Bir dönemin dijital Truva Atı olan sistemler, yerini artık milli yazılımlara bıraktı.”

Kaynak: TGRT Haber