Beklentilerin çok altında ve sıkıntılı bir hasat yaşanıyor. Hububattaki boy pos endama göre verim yapmadığı, sapın samanın buğdaydan daha çok para ettiği enteresan bir harman. Üretici, tüccar, nakliyeci ve zincirleme olarak herkesi zor bir yıl bekliyor. Hayırlısı ne ise o olsun. Ya da nasip bu kadarmış demekten başka elden bir şey gelmiyor şimdilik. Eyvallah diyoruz elbette ki öyle.

Tüm doğal afetlerin ötesinde kabul etmemiz ve ona göre tedbir almamız gereken bir şey var ki o da küresel ısınma. Hiç hafife almaya veya şakaya gelir tarafı yok. Bundan sonra her şeyde olduğu gibi tüm tarımsal olayların direk etkileyicisi olacak. Son bir yılda olanları bir hatırlayalım. Hiç yaşamadığımız bir kar yağışı, dolayısıyla kış yaşadık. Ardından yine Türkiye’de yaşanmamış bir fırtına, hatta kasırgaya şahit olduk. Haziran ayında 40 dereceyi bulan sıcaklar yaşadık. Bunların hiçbirisi normal değil, ama bundan sonra sürekli, bu ve buna benzer tuhaf, doğal olmayan ve korkulan olaylar yaşanacak. Ağustos ayında kar yağışına, Ocak ayında denize girmeye şaşırmayacağız. 30 yıl içinde İç Anadolu’da muz yetişecek kadar iklimin değişeceğini söylüyor uzmanlar. Artık hiçbir şeye şaşmamayı öğreneceğiz.

İşte tüm bu yaşananlar ve yaşanacaklar ışığında biz de elimizden geldiği kadar, ürün çeşidimizi, toprak işleme anlayışımızı, kullandığımız alet-ekipmanı bu doğrultuya paralel şekilde değiştirecek, adaptasyonumuzu ona göre yapacağız, kaçarımız yok.

Artık işlerimizi bilim, iletişim ve teknolojiyi sonuna kadar kullanarak, ona inanarak, faydalanarak, danışarak yürütmeliyiz. Her yerde var olan bilgiçlerden değil, gerçek bilim insanlarından medet umarak ve onlara güvenerek, tarımsal faaliyetlerimize yön vermeliyiz.

Bir diğer çelişki de; bir tarım ülkesi olmamıza rağmen, tarımdan bu kadar direk ve dolaylı olarak ekmek yiyen insanımız olmasına karşın, Ziraat Mühendislerinin itibarsızlaştırılarak işsiz bir kesim olarak kalmaları. Tesadüflere bırakılan iş bulma umutları var onların. Eğer diplomalarında Ziraat Mühendisi yazıyorsa, ya da meslekleri, diğer deyişle branşları, uzmanlığı dışında iş bulmaya zorlanıyor, iteleniyorlar.

Büyük bir tarım ülkesi olan Türkiye’de en geçerli, en aranılan meslek olması gerekirken, dudak bükülen ve ciddiye alınmayan bir mühendislik olarak kalakalıyor yıllardır.

Tarım üzerine kurulan kamu ya da özel kurumlar da istihdam ettikleri Ziraat Mühendislerini, bürolara hapsederek, bürokratik bir meta gibi kullanıyorlar. Oysa onların çiftçi ile el ele, omuz omuza; arazide, tarlada, tarım alanlarında olmaları gerekmiyor mu? Adım adım her yapılan işlemde, ekilen üründen hasadına kadar geçen sürede deniz feneri gibi onlara yol göstermesi, yardımcı olması, bilgilendirmesi gerekmiyor mu? Tarım ülkesi Türkiye’nin ve tarım şehri Haymana’nın şu gün itibarı ile durumu bu.

İşler bu şekilde yürütüldüğü sürece, eğitimli, bilgili, uzman, akademisyen, yetişmiş kişilerin yerini, her şeyi bildiğini sanan ve yanlış yönlendirmeler sonucunda tarımı uçuruma sürükleyen birtakım kişiler alıyor. Devir değişti, buna bağlı olarak yıllar, mevsimler ve dünya değişti. Ama bizler hala eskilerin, nostaljik tarımın hayalini kurarak, kör sağır bir tarımın cenderesinden kurtulmadığımız sürece nice saptan samandan medet umar şekilde harmanlar yaşarız kimbilir? SAYGILARIMLA