Her şehit haberi geldiğinde ellerini ovuşturup acıların üstünde tepinenleri üzecek tarihi bir gelişme olduğu için yazmak farz oldu.

Ne bir slogan atmak, ne geçmişte yaşanan acıları hatırlatmak değil amacım. Sadece acıyla yoğrulmuş, şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklar, ilk kez baharın kokusunu ciğerlerine çekerken ‘sen neredeydin?’ diye sorulursa bir gün, satırlarım şahitlik etsin diye yazmak istedim.

Bugün bu satırları yazmak, bir vazife değil; insan olmanın en çıplak, en haykıran hali. Çünkü terörsüz Türkiye için, ilk cemre düştü.

Bu duygularla sosyal medya bataklığında dolaşırken bir sürü çamur sıçradı yine telefonumun ekranına. Torunlarımıza bırakacağımız terörsüz Türkiye’nin sevinciyle yaşarırken gözlerim, ekranı kaydırdıkça insanlıktan sinyal alamadım bir an.

İktidar düşmanlıklarından gözleri kör olmuş; iki rakı şişesine ülkeyi satacak olanların sosyal medyadaki iğrenç paylaşımlarının arasından sıyrılıp geçtim klavyenin başına, içimi dökeyim dedim.

Kelimelerin de haysiyeti var, incitmek istemem; lakin ben de mesleğim icabı beyinlerinden kanalizasyon geçen kafaların ‘gazeteci’ diye yaşadığı sosyal medyada yaşıyorum; neyleyeyim…

Bu topraklar yine yanık ağıt koksun diye çırpınanların, son çırpınışlarını da izlemek keyif vermiyor değil; ama yine de vicdanı olmayan her insanın bir suç aleti olduğunu görmek de umutlarımı yaraladı.

Elinde sadece terör kartı, şehit tabutu görselleriyle acıların üstünde tepinen, gazete ve televizyonlarından şiddet pornografisi ile tatmin olanlar hariç, herkes sevindi benim gibi  barış için bir adım daha adım atılmasına.

Ama bugüne kadar kan üzerinden siyaset yapan, şehit cenazelerini kullanıp duygu sömürüsü yapan bazı defolu mallar ellerinden oyuncağı alınmış çocuk gibi ağlamaya başladılar.

Bugüne kadar türlü maskelerle kamufle olan bu kesim, bugün barış için çabalayan siyasetçileri suçlamak için sıraya girmişler. Çünkü ellerinde Türk ve Kürt’ü birbirine düşürecek malzeme kalmayacak artık. Ondan zırlamaları.

Dünün sosyal-demokrat geçinenleri bugün birden milliyetçilik maskesini giyiverip dikildiler karşımıza.

Bir yandan makyajlı spikerlerinin timsah gözyaşları eşliğinde 40 saniyede sundukları şehit haberlerinden alacakları reytingler gidecek diye korkuyor dünün pijamalı kalemşörleri, bir yandan da Türkiye’nin ayağında maddi- manevi pranga olmuş 40 yıllık terörün bitmesini istemeyenler, istedikleri gibi bu coğrafyada at koşturamayacak diye üzülüyor.

Ama insan sormadan edemiyor...

Allah aşkına sizi ne tatmin eder?

Her şehit töreni sonrası provokatif paylaşımlar yapmak için sıraya girenler, bugün barış için atılan adımları küçümsüyor nedense. ‘Ülkeyi en çok ben seviyorum’ moduna girdiler birden.

Kadın programlarıyla beyni iğdiş edilmiş, Ebu Cehil’in putlarını yemekten vicdanları körelmiş, belden aşağısıyla yaşayan, asalak sürünün atarlanmaları umrumuzda değil aslında. Kaos iştahı kabaranların bukalemun gibi renkten renge girmeleri de artık sıkmıyor canımızı.  Şaşırma butonuna basacak dermanımız da kalmadı ama; Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin içeride ve dışarıdan gelen tüm engellemelere rağmen, kendi siyasi ikballeri pahasına barış için attıkları adımlar bol felahlı ezan gibi şifa oldu ruhumuza. Baharın gerçekten gelişini hissettik ilk kez uzun bir aradan sonra…

Siz anlamazsınız bu kıvamı ama lütfen ara sıra insanlık maskenizi de takın. Yalandan da olsa kaybettikleri evlatlarının hırkasına sarılıp ağlayan annelerin acısını hissedin. Bırakın da sırtından kahramanlık tasladığınız vatanın garibanları mezarlarında rahat uyusun artık.

Tepinmeyin artık acıların üzerinde…

Dedim ya kelimelerin de haysiyeti var. Sizlere ne desek az ama madem acıdan besleniyorsunuz sizi üzecek bir haberim var:

Sizin gibi öküzlerin dönüp bakmaya fırsat bulamayacağı kadar hızlı geliyor barış treni…

 “Mal mal bakacaksınız” demişti ya Yasin Börü’nün, Bedirhan bebeğin, Aybüke öğretmenin  katili.

Hah işte…  O Silivri’den sizler de o leş dünyanızdan öyle mal mal bakacaksınız terörsüz Türkiye’ye doğru hızla giden barış trenine.

...