2014 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne müzik alanında layık görülen Niyazi Sayın, Türk sanat musikisinin en önemli temsilcilerinden biriydi.
Sayın, ömrünü hem ney icrasına hem de tasavvuf musikisinin korunmasına adamış, yetiştirdiği öğrencilerle birlikte geleneksel Türk müziğini gelecek nesillere aktarmada önemli bir rol oynamıştı.
ÜSKÜDAR’DA BAŞLAYAN BİR SANAT YOLCULUĞU
12 Şubat 1927’de İstanbul Üsküdar’da dünyaya gelen Niyazi Sayın, küçük yaşlardan itibaren musikiyle iç içe büyüdü. Babasının gramofonda dinlettiği Tanburi Cemil Bey taksimleri, onun sanat hayatına yön veren ilk esin kaynakları oldu.
Eğitimine Haydarpaşa ve Beyoğlu’nda devam eden Sayın, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle tahsilini yarıda bıraksa da kısa süre içinde müzik dünyasına adım attı.
USTASINDAN ALDIĞI İLHAMLA NEY’E ADIM ATTI
1947 yılında, Üsküdar’daki bir camide dinlediği ezanın ardından müstakbel hocası Mustafa Düzgünman ile tanışan Sayın, bu tanışmanın ardından hem tasavvufla hem de ney sanatıyla bağ kurdu.
1948’de, ney yapımcısı Osman Dede’den ilk neyi satın alarak müzik hayatına adım attı. İlk derslerini Neyzen Gavsi Baykara’dan aldıktan sonra, büyük hocası Halil Dikmen’in öğrencisi oldu.
15 yıl boyunca her Perşembe günü hocasından hem ney hem de ahlâk dersleri alan Sayın, bu dönemde karakterini ve sanatını aynı çizgide olgunlaştırdı.
TRT VE KONSERVATUVAR YILLARI
Niyazi Sayın, 1954 yılında TRT İstanbul Radyosu Müzik Yayınları’nda göreve başladı. Buradaki icralarıyla kısa sürede bir ekol haline geldi.
1956–1969 yılları arasında Münir Nurettin Selçuk’un davetiyle İstanbul Belediyesi Konservatuvarı’nda görev yaptı. Daha sonra, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi olarak görevine devam etti.
1980 yılında ABD Seattle Üniversitesi’ne davet edilerek, dostu Tamburi Necdet Yaşar ile birlikte bir yıl boyunca Türk musikisi dersleri verdi. Aynı dönemde Amerika’da ebru sergileri açarak Türk klasik sanatlarını tanıttı.
ÇOK YÖNLÜ BİR SANATÇI: EBRU, FOTOĞRAF VE TESPİH SANATI
Niyazi Sayın yalnızca bir neyzen değil, aynı zamanda ebrucu, fotoğrafçı ve zanaatkâr kimliğiyle de tanınıyordu.
Mustafa Düzgünman’dan öğrendiği ebru sanatını geleneksel biçimde sürdürdü. Bunun yanında ciltçilik, tespih yapımı, sedef kakmacılığı ve ağaç işleri gibi alanlarda da derin bir ustalığa sahipti.
Sanatı, yalnızca bir estetik üretim değil, aynı zamanda ahlaki bir olgunluk arayışı olarak görüyordu.
NEY SANATINDA BİR DÖNÜM NOKTASI
Niyazi Sayın, Türk musikisinde ney icrasına getirdiği yeniliklerle adından söz ettirdi. Geliştirdiği yeni kalıplar ve baskı teknikleri, birçok makamın ney üzerinde icrasına olanak sağladı.
Ustalığıyla “Neyzen Niyazi Sayın öncesi” ve “Niyazi Sayın sonrası” diye anılan bir dönüm noktası yarattı.
Perde geçişlerindeki titizliği, nefes hâkimiyeti ve benzersiz legatosuyla İstanbul ekolünün en büyük temsilcilerinden biri kabul edildi.
“SANAT, İYİ AHLÂKIN BİR UZANTISIDIR”
Sayın, her zaman sanatın sadece bir beceri değil, ahlakla yoğrulmuş bir yaşam biçimi olduğuna inanıyordu.
Hocası Halil Dikmen’den edindiği bu anlayış, hem öğrencilerine hem de eserlerine yansımıştı. Türk musikisine yaptığı katkılarla bir meşk geleneği kurmuş, onlarca neyzenin yetişmesine öncülük etmişti.
TÜRK SANATININ SESSİZ BİLGESİ
Ömrünü sanata ve öğretmeye adayan Niyazi Sayın, geleneksel Türk musikisini modern zamanlara taşıyan ender isimlerden biri olarak hatırlanacak.
Sayın’ın ardından sanat dünyasında büyük bir boşluk kaldı. Onun yaşamı, Türk musikisinin köklerinden geleceğe uzanan bir köprü olarak hafızalarda yer etmeye devam edecek.