Ankara…
Modern Türkiye’nin kalbi, Cumhuriyet’in sembolü, gri binalarıyla değil, içinde sakladığı binlerce yıllık uygarlık izleriyle gerçek kimliğini anlatan şehir.
Birçoğumuz onu devlet daireleri, geniş bulvarları ve resmi törenleriyle tanırız; ama Ankara, çok daha eski bir tarihin üzerine kurulmuştur.
Bugün UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren ve aday gösterilen değerleriyle Ankara, yalnızca bir başkent değil — insanlığın ortak mirasının da bir parçasıdır.
UNESCO ve Dünya Mirası Listesi Nedir?
UNESCO, yani Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu, merkezi Paris’te bulunan bir kurum. Amacı; insanlığın ortak mirası kabul edilen kültürel ve doğal varlıkları tanıtmak, korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak.
1972 yılından itibaren belirli kriterlere göre seçilen bu eserler, UNESCO Dünya Mirası Listesi altında toplanıyor.
2023 yılı itibarıyla bu listeye 167 ülkeden tam 1.157 varlık dahil edilmiş durumda. Bunların 900’ü kültürel, 218’i doğal, 39’u ise karma (yani hem kültürel hem doğal) özellik taşıyor.
Ayrıca 181 ülkeden 1.786 varlık da “kesin olmayan (tentative)” listede yer alıyor — bu da onların gelecekte listeye alınabileceği anlamına geliyor.
Türkiye, UNESCO listesine 19 varlığıyla girmiş durumda:
Bunların 17’si kültürel, 2’si doğal nitelikte.
Ayrıca 84 kültürel mirasımız da hâlâ kesin olmayan listede yer alıyor.
Ve bu miraslardan beşi Ankara’da bulunuyor:
Dördü kültürel, biri doğal kategoride.
Gelin, bu beş değeri birlikte gezelim.

1. Gordion Antik Kenti – Friglerin Efsanevi Başkenti
Ankara’nın Polatlı ilçesine bağlı Yassıhöyük Köyü yakınlarında, şehir merkezine yaklaşık 80 kilometre uzaklıkta yer alan Gordion, Anadolu tarihinin kalbinde atar.
Frigya Krallığı’nın başkenti olan bu antik kent, MÖ 12. yüzyıla kadar uzanır ve Kral Midas’ın efsaneleriyle adını tarihe kazımıştır.
Gordion, 2012 yılında UNESCO’nun geçici listesine alınmış, 2023 yılında ise UNESCO Dünya Kültür Mirası olarak tescillenmiştir.
Kazılar sonucu ortaya çıkan Tümülüsler — özellikle “Kral Midas Tümülüsü” — dünyanın en büyük höyük mezarları arasındadır. Yaklaşık 300 metre çapında, 55 metre yüksekliğindeki bu dev mezarın içinde bulunan ahşap oda, mobilyalar ve eşyalar, MÖ 8. yüzyıldan kalmadır ve bugüne kadar şaşırtıcı biçimde korunmuştur.
Gordion aynı zamanda **efsanevi “Gordion Düğümü”**nün de sahnesidir. Rivayete göre bu karmaşık düğümü çözecek kişi Asya’nın hâkimi olacaktır. Kimsenin çözemediği bu düğümü, Makedonya Kralı Büyük İskender, kılıcıyla keserek efsaneyi sonlandırmıştır.
Bugün Gordion’a giden bir ziyaretçi, yalnızca taş duvarları değil; bir uygarlığın yaşam izlerini, kralların mezarlarını ve tarihin kokusunu hisseder.

2. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı
Ankara, Konya ve Aksaray illeri arasında uzanan Tuz Gölü, Türkiye’nin ortasında yer alan bir doğa harikasıdır.
Yüzölçümü 1.642 kilometrekare olan bu devasa göl, Türkiye’nin tuz ihtiyacının yarısından fazlasını karşılar.
2013 yılında UNESCO Dünya Doğa Mirası Aday Listesi’ne alınan Tuz Gölü, yalnızca bir tuz kaynağı değil, aynı zamanda binlerce canlının yaşam alanıdır.
En bilinen sakinleri ise flamingolar.
Her yıl on binlerce flamingo Tuz Gölü’nde kuluçkaya yatar, yavrularını burada büyütür. Bu özelliğiyle göl, dünyadaki en büyük flamingo üreme merkezlerinden biri olarak kabul edilir.
Bilimsel araştırmalar, gölde 279 farklı kuş türü, 5 endemik balık türü ve birçok nadir bitki türü yaşadığını ortaya koymuştur.
Kurak yaz aylarında gölün yüzeyinde oluşan beyaz tuz tabakası, gün batımında pembe ve turuncu tonlara bürünür; adeta yeryüzüyle gökyüzü birleşir.
Bu görüntü, fotoğrafçıların ve doğa tutkunlarının gözdesidir.

3. Ahi Şerafettin (Arslanhane) Camii – Ahşabın Zarafeti
Ankara’nın Altındağ ilçesinde, Hacı Bayram Veli Camii yakınlarında bulunan Ahi Şerafettin Camii, Selçuklu dönemi mimarisinin en zarif örneklerinden biridir.
13. yüzyılın başlarında Ahi Şerafettin tarafından yaptırılan cami, Anadolu’daki “ahşap direkli cami” geleneğinin önemli temsilcilerindendir.
Caminin iç mekânında tamamen ahşaptan yapılmış 24 sütun yer alır. Bu sütunların başlıkları oyma geometrik motiflerle süslenmiş, minberi ise Selçuklu kündekârî tekniğinin en seçkin örneklerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Caminin sade dış görünümü, iç mekândaki zarafetiyle tezat oluşturur. Işığın ahşap dokulara çarpmasıyla ortaya çıkan sıcak atmosfer, ibadeti adeta bir sanat deneyimine dönüştürür.
2018 yılında bu cami, UNESCO Dünya Kültür Mirası Aday Listesi’ne dahil edilmiştir.
4. Beypazarı Tarihi Kenti – Yaşayan Osmanlı Mirası
Ankara’nın tarih kokan ilçesi Beypazarı, hem mimarisi hem de kültürel yaşamı ile UNESCO Dünya Mirası Aday Listesi’ne 2020 yılında dahil edilmiştir.
Osmanlı döneminden kalan ahşap konakları, taş sokakları, Nasuh Paşa Hanı, Sultan Alaaddin Camii ve Halk Evi gibi yapılarıyla Beypazarı, adeta açık hava müzesidir.
Evlerin çoğu 200-300 yıllıktır; üç katlı, çıkmalı, cumbalı ve taş temeller üzerine inşa edilmiştir.
İçlerinde süslemeli tavanlar, ahşap dolaplar ve geleneksel Türk evi mimarisinin tüm zarafeti görülür.
Beypazarı yalnızca mimarisiyle değil, yaşayan gelenekleriyle de UNESCO’nun dikkatini çekmiştir.
El sanatları, gümüş telkâri, havuç lokumu ve 80 katlı meşhur baklavası, ilçeyi bir kültür destinasyonu haline getiriyor.
UNESCO’nun Beypazarı’nı kalıcı listeye alması artık an meselesi olarak görülüyor.
Ankara’nın Kültürel Kimliği Yeniden Doğuyor
Ankara, genellikle “soğuk ve gri” bir şehir olarak anılsa da, bu miraslar onun gerçek yüzünü gösteriyor.
Bu şehir, Friglerin Gordion’undan Osmanlı’nın Beypazarı’na, Selçuklu’nun Arslanhane Camii’nden flamingoların cennetine kadar, insanlık tarihinin her dönemine tanıklık etmiş bir mozaiktir.



