Ankara hakkında yıllardır tekrar edilen ve neredeyse sorgulanmadan kabul gören “eskiden köydü” söylemi, hâlâ tartışılan başlıklar arasında yer alıyor. Sosyal medyada, gündelik sohbetlerde ve kimi köşe yazılarında sıkça dile getirilen ifade, çoğu zaman bir şehir eleştirisi ya da alaycı bir benzetme olarak kullanılıyor. Ancak tarihsel kayıtlar ve akademik çalışmalar, dillere adeta pelesenk olmuş bu klişenin gerçeği yansıtmadığını açık biçimde ortaya koyuyor.
Ankara’nın tarihsel kimliğini ve şehir belleğini ele alan akademisyen İhsan Seddar Kaynar’ın değerlendirmeleri de bu durumu açıklar nitelikte. Kaynar’ın kaleme aldığı yazı, Ankara’ya yönelik bu söylemin kökenine inerek önemli bir yanlışa değiniyor.
ANKARA HİÇBİR DÖNEM KÖY OLMADI
Tarihi binlerce yıl öncesine uzanan Ankara, hiçbir dönemde “köy” olarak tanımlanmış bir yerleşim olmamıştır. Roma İmparatorluğu döneminde Ancyra adıyla anılan kent, Galatya Eyaleti’nin başkenti konumundaydı ve dönemin kaynaklarında açıkça metropolis olarak geçiyordu. Bu unvan da Ankara’nın sadece yerel bir yerleşim değil; idari, ticari ve askeri bir merkez olduğunu açıkça gösteriyor.

Bizans döneminde de önemini koruyan Ankara, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ise özellikle tiftik keçisi ve sof kumaşı ticareti sayesinde uluslararası pazarlarda tanınan bir şehir haline geldi. Liman kenti olmamasına rağmen Avrupa şehirleriyle ticari bağ kurabilen Ankara, Osmanlı’da sancak, ardından vilayet statüsünde yükseltildi.
“KÖY” YAKIŞTIRMASI NEREDEN ÇIKTI?
Ankara’ya yönelik “köy” benzetmesinin bilinen en eski yazılı kaynağı, gazeteci Ahmet Şerif’in 1909 yılında Tanin Gazetesi’nde yayımlanan bir mektubuna dayanıyor. Ahmet Şerif, Anadolu gezileri sırasında Ankara’ya dair gözlemlerini aktarırken, şehirdeki günlük hayatın erken saatlerde sona ermesini ve ticari hareketliliğin sınırlı olmasını eleştirerek Ankara’yı “büyük bir köy”e benzetmiş.
İhsan Seddar Kaynar’ın da dikkat çektiği üzere, bahsi geçen ifade idari ya da tarihsel bir tanımlama değil, tamamen dönemin sosyal yaşamına ilişkin öznel bir gazeteci gözlemi niteliği taşıyor. Ancak bu benzetme, yıllar içinde bağlamından koparılarak Ankara’nın geçmişine dair bir “gerçek” gibi aktarılmaya başlanmıştır.

ANKARA’NIN İLÇELERİ BİLE İDDİAYI YALANLIYOR
Ankara’nın tarihsel ilçe ve yerleşim adlarına bakıldığında, “köy” ifadesi geçen tek bir merkez bulunmuyor. Çankaya, Beypazarı, Kalecik, Nallıhan, Haymana, Polatlı, Kızılcahamam, Şereflikoçhisar gibi adlar; pazar, kale, hamam, ticaret ve idari yapı çağrışımlarına sahip. Bu da Ankara’nın tarih boyunca örgütlü, idari ve ekonomik bir merkez olarak varlık gösterdiğini ortaya koyuyor. Yer adları bile Ankara’nın “köy” olarak nitelendirilmesinin ne kadar temelsiz olduğunu ortaya koyuyor.
DEMİRYOLU HAYAL KIRIKLIĞI
Araştırmalara göre Ahmet Şerif’in söz konusu benzetmeyi yapmasında, dönemin en önemli projelerinden biri olan Berlin–Bağdat Demiryolu da etkili oldu. Hattın Ankara’da son bulması ve beklenen ticari canlılığın henüz oluşmaması, dönemin gözlemcilerinde hayal kırıklığına yol açtı. Bu hayal kırıklığı da Ankara’ya yönelik sert benzetmelerin yapılmasına zemin hazırladı. Ancak bu husus, Ankara’nın tarihsel kimliğini değil; yalnızca 1909 yılındaki sosyal ve ekonomik şartları yansıtıyordu.

İSTANBUL'A NEDEN "KÖY" DENİLMEDİ?
Dikkat çekici bir diğer unsur ise İstanbul’a yönelik benzer bir söylemin hiç kullanılmaması. Oysa İstanbul’da bugün bile adında “köy” geçen yerleşimler bulunuyor. Buna rağmen İstanbul için “eskiden köydü” denilmiyor. Uzmanlara göre bu da Ankara’ya yönelik söylemin tarihsel değil; kültürel ve psikolojik bir klişe haline geldiğini gözler önüne seriyor.
BİR BENZETME NASIL YÜZYILLIK KALIP HALİNE GELDİ?
İhsan Seddar Kaynar’ın da vurguladığı gibi, Ahmet Şerif’in bir mektubunda geçen tek bir ifade, zamanla tekrar edilerek adeta Ankara’ya yapışan bir etiket şeklini aldı. Tarihsel belgeler, Ankara’nın Roma’dan Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyet’e uzanan süreçte hiçbir zaman köy olmadığını açıkça gösteriyor.



