Muhalefetinden tut, iktidarı zaten bir hayli gönüllü iken, yaklaşık 11 senenin sonunda, gürültüsüz patırtısız (Ki olması gereken oldu zaten) çözülen “Türban” mevzuu iktidarı pek memnun etmedi anlaşılan. O’nlar zannediyordu ki; “Amann..laiklik elden gitti, hadlerini bildirin bunların’’…. Öyle olmayınca tribünlere oynamak pek tutmadı.

Halkın yumuşak karnı zannedilen “DİN” konusu, Allah ile kul arasına girme hadisesi, artı puan (yeterince) kazandıramadı ki iktidara, yeni cevherler, yeni gündemi başka mecralara çekmeler, el çabukluğu ile yapılıverdi.

Her katıldıkları meşhur düğünde, düğünden daha meşhur cümle olan; “En az üç çocuk, yapılacak….yap” emrivakisi zaten eskimişti. Bizim toplum için zaten en kolayı çocuk yapmak. Sen “üç” de onlar, futbol takımı kurarlar. Tamam da bu futbol takımına, eşofman lazım, ayakkabı lazım, eğitim lazım, park bahçe, yeşil alan lazım, yiyecek, sosyal imkan lazım, serpilip büyünce iş lazım ki onlar da en az üç çocuk hatta başka futbol takımı kadar çocuk yapsınlar. Lazım oğlu lazım illaki.

Tüm bunları yapamıyorsan, milletin çocuk sevdasına rakamlarla “Atıl Kurt” demeyeceksin. Ya da sonradan “vay tinerci gençlik istemiyoruz, vay çapulcu iki ağaç için ortalığı yakıp yıktı” diyerek kendi öz evlatlarını toplumun önüne “suçlu” diye atmayacaksın.

“Ben kimseyi aç, açıkta koymam” diyerek, verilen makarna, nohut ve bilimum “şov” erzakları karınları tok tutsa da, ruh açlığına derman olmuyor. Zira bol keseden dağıtılan “yeşil kartlar” da özel hastaneye giden vatandaşlara “kırmızı kart” olarak geri dönebiliyor. Sonra hazımsızlıkları ile baş başa kalabilme ihtimalleri olabiliyor ki… yapma!

Giderayak “Üniversitelilerin kızlı-erkekli barınmalarına” mahsus tahrip gücü bizim toplumumuza göre hayli yüksek bomba atıp gitmek pek bir manidar. Çocuğu üniversiteyi kazanan, ya da okuyan her ana-baba artık zannedecek ki; “bizim çocuklar ilim irfandan ziyade her gün evde pijama partisi yapıyor, toplumsal ahlakımıza dinamit üstüne dinamit koyuyor.”

Acaba “Muhafazakar %50’yi evde zor tutuyorum” mu denecek tekrardan? Eğer öyle denecek ise; -Bu ülkede elbette toplumsal değerlere kıyasıya bağlı olsa da, herkes “Muhafazakar” diye etiketlenecek diye bir kural mı var? -Madem %50 muhafazakar, diğer kalan %50 muhafazakar değil demek oluyor ki, o zaman da herkes adına sorgu-sual etmek nasıl bir DEMOKRAT hal almakta? -Muhafazakar %50 “Onlar ne güzel hayatını yaşıyormuş, bizde neden yok bu renkli güzellikler” diye mi evde zor duruyorlar? Bu da bambaşka bir bakış açısı o zaman.

Koskocaman üniversiteye giden hem kanunen, hem de ruhen ve ahlaken “reşit” sayılan çocuğu ebeveynlere şikayet ederek; bambaşka hesapların ve toplumsal travmaların rantına başvurmak oluyor bu. “Kız olsun erkek olsun oturt çocuğunu dizinin dibinde, üniversite de neymiş, eğitimli insanlar bizi bozar, planlarımızı alt üst eder” diyememenin, bambaşka “pandominsel” anlatımı gibi geliyor.

Üst üste kalınan öğrenci yurtlarını hesaba katma, barınma imkanı, maddi gücü sıfıra değdirilmiş aileler ve eğitim camiasını hiç üstüne alınma, verilen tatlı kaşığı kredileri, kepçe ile hukuken çatır çatır sök al. Alt yapısı, üst yapısı evlere şenlik üniversiteleri sırf “Her il’e, ilçeye üniversite açtık, daha ne olsun” diye önemseme, sonra da “Vay sen misin? Kız’lı erkek’li okuyorsun” diye, ailelerin aklına “Acaba?” lardan bir demet sun… Etme!

Din, ahlak, örf ve inançlar kimsenin tekelinde olmadığı gibi, kimsenin güdümünde de kendi amaçlarına araç olarak kullanılmamalı. Zira hem “Din” gibi kutsallığı, kul’u aşan yüce değer zarar görmekte, hem de kişisel çıkarların elinde bembeyaz, tertemiz bir ruh arınmasından çıkıp bambaşka söylemlere ve elbette ki; asla hak etmediği, saldırılara maruz kalmaktadır.

Hakiki din; eğitim zaiyatına uğratılmış kitleler için geri dönülmez tahribatlar açmakta ve kaybedilenlerin aracısı olarak toplumların helakına sebep olmaktadır. Tüm bunların sorumlusu insan iken, bunu ne DİN’e yüklemek cüretinde bulunmalı, ne de din tacirlerine bu saha bırakılmalı. Eğitim’i yücelten, teşvik eden “Çin’de bile gidip alınız” diyen bir dinimiz var iken, eğitimi “Öcü” göstermek için yapılan tüm bu oyunları yine dinini bilen eğitimli insanlar bozacaktır. Vatan meselesidir hatta eğitimle birlikte gerçek Din’e vakıf olmak. Alttaki söz; yobaz ve cahil toplumların, milletlerin düşeceği durumu çok güzel özetlemektedir.

“Beyaz adam buraya geldiğinde elinde İncil vardı, bizim elimizde ise topraklarımız. Bizden gözlerimizi yumup dua etmemizi istediler. Gözlerimizi açtığımızda ise bizim elimizde incil vardı, beyaz adamın elinde topraklarımız.” ... Jomo KENYATA (Kenya’nın kurucu devlet başkanı)...

SAYGILARIMLA