İsrail 7 Ekim’den bu yana Gazze’de uyguladığı soykırımı, özellikle Trump’ın seçilmesiyle, İran karşıtlığı üzerinden bölgeye yaymaya çalışıyor.
Lakin planlarının bozulmasıyla artık savaşı genişletemiyor, savunmaya geçtiler. Bu da yavaş yavaş dengelerin aleyhlerine bozulacağının göstergesidir.
İsrail, Uluslararası Ceza Mahkemelerinde suçlu bulunmasının hemen ardından İran’ın Suriye’deki büyükelçiliğini vurdu. Yine Madleen teknesinin ablukayı kırma girişimi ve içinde bulunanların uluslararası sularda operasyonla gözaltına alınmasını konuşamadan, İsrail İran’a saldırı başlattı. Yani İsrail dünyanın katliamlarını, başı boşluğunu konuşmaması için daha da agresifleşmekten çekinmiyor. Her defasında İran’a saldırarak, Batı’ya sürekli en büyük tehditiniz olan İran’a karşı koruyucunuz biziz mesajı vermek istemesi, böylelikle uluslararası desteğini tekrardan kazanmayı hedefliyordu. Lakin Türkiye’nin Katar diplomasisi ve konjonktürel dengelerin aleyhlerine olmasıyla oyunun en büyük aşamasında tıkandılar.
Cumartesi Kızılcahamam’da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan Türk-Kürt-Arap birliği çoğu kimse tarafından tarihi bir konuşma olarak addedilmedi, lakin Türkiye’nin çok uzun yıllardır ayağındaki terör prangasıyla bağlandığı, ilerlemesinin önündeki en büyük duvar olan kimlik bunalımı duvarının artık yıkıyoruz iradesi, artık Devletin temel politikasının ne olacağını tüm Dünya’ya duyurulmasıydı.
Bu açıklamaların ardından bölgedeki Dürzi’lerin çoğunun Şam ile ittifakta olmasına rağmen, zulüm altında oldukları bahanesiyle yapılan Şam saldırısı; Terörsüz Türkiye’nin en büyük çıktıları olacak olan PYD/YPG’yi kaybetmesi ve Türk-Kürt-Arap birliğine yöneliktir. PYD/YPG konusunu daha sonra konuşuruz, çünkü esas konu; Bölgesel Barış Vizyonu. İçeride Ümmetçilik olarak lanse edilerek muhalif kesimde karşıtlık oluşturma hedefi, dışarıda destekleyen düşmanımız olur mesajıyla; Türkiye’nin içeride ve dışarıda barış ve istikrar tesisi için birlikte hareket etme vizyonuna saldırıydı.
Çünkü bu vizyon, İsrail’in sonunun gelmesi, bölgenin huzura ulaşması demektir. Bölgede İsrail’in çevrelenmesi, Yahudi sermayesinin işlevsiz hale gelmesi, yalan propagandasının çöküşü demektir.
Öte yandan, İsrail için birinci hedefi her zaman Türkiye’dir. Çünkü Arz-ı Mevud hedefinden asla vazgeçmeyecek olan Yahudilerin önündeki en büyük engel her daim Türk Devleti olmuştur.
Türkiye bölgenin korunması ve gözetimi amacıyla Güney Suriye’de T4 hava üssüne İHA ve SİHA yerleştireceği Şubat 2025’te basına yansıdı. Mart ayının sonlarında KKTC’de baş örtüsü sebebiyle bir kız çocuğu okula alınmadı ve ilgili öğretmen görevden alındığı için Laiklik gösterileri başladı. Hemen Nisan ayının başında İsrail T4 üssünü vurdu, yine aynı günlerde 3 Türk Devleti Güney Kıbrıs’ı tanıdı.
İsrail en ufak bir ihtimali bile atlamazken, Türkiye’nin ne tepki vereceği merak ediliyordu ve Netanyahu’nun koşa koşa ABD’ye gitmesiyle mesele anlaşıldı. Trump basın toplantısında; Makul olursan Türkiye ile aranı bulurum dedi, ardından TSK açıklama yaptı; İsrail ile çatışmamazlık görüşmeleri yapıyoruz, ama bu görüşmeler İsrail’e olan bakışımızı değiştirmiş değildir.
Peki Türkiye Ne Yapıyor?
İsrail Arz-ı Mevud için bölgeyi ateşe atmak için tüm gücüyle çalışıyor, burada en büyük hedef Türkiye. Bu saldırıya karşı AB ile işbirliği yaparak, NATO’nun vizyonuyla dış politika üreterek, Rusya ile müttefik yaparak, ABD’nin ileri uç karakolu olarak baş edemeyiz.
Salt Türk kimliğine sarılsak; Türk Devletleri Teşkilatında ortaklarımız olan Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın Güney Kıbrıs’ı tanımasını, Azerbaycan’ın İsrail ile olan ilişkilerini göz önüne alırsak, zaten coğrafi olarak da bir fayda oluşturamayacağından seçenek dahi değildir. Ki salt Türk kimliğine bağlanmaya çalışmamız bugünün bölgesel problemlerinin en büyük çıkış noktasıdır.
Öte yandan sorunu ve aktörleri de anlamamız gerekiyor. Çok çok özet olarak, bölgeyi istikrarsızlaştıran temel vizyon; Churchill’in böl, parçala ve yönet/yut taktiğidir. Müslüman ve Mazlum coğrafyalar bu politikalarla birbirine düşman oldu, parçalandı ve zulme uğramış haldedir.
Bölgenin güvenlik sorumlusu Amerika’yı Amerika yapan ise, Amerikalı kimliği altında her türden insanı aynı hedefte toplayarak Amerikan üst kimliği inşa edebilmesidir. Bunu elindeki en güçlü enstrüman olan parayla yapmıştır.
Bölgenin sömürü merkezi Avrupa’yı Avrupa yapan ise Hristiyan birliğidir. Laikliği ithal ettiğimiz Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “ biz Hristiyanlığın savunucusuyuz” dediği Hristiyan kimliğini zemin olarak kullanarak, Avrupalı kimliğinde birlik olabilmeleridir.
Bugün bizim ve coğrafyamızın çekmiş olduğu tüm acı, zulüm ve yokluğun en temel hikayesi ise, artık söyleye söyleye temcit pilavına dönse de; Mehzebi ve ırki farklılarımızın ideolojimizin temeli olmasıdır. Bu ideolojiyi de orijinal bu toprakların malı gibi bize itekleyen Batı ve Yahudi ittifakını defaatle görmemize rağmen, halen bu ideolojilere “iman” ederek akıl yürütmeden irademizi teslim etmemizdir.
Halbuki, her Müslüman cem olmakla, cem olarak Peygamberimiz S.A.V.’i takip etmekle şeksiz ve şüphesiz şekilde mecburdur. Bu dini gereklilik, Allah’ın hikmetiyle bugün konjonktürel olarak bölge ülkelerinin ve Müslümanların tek seçeneği haline gelmiştir.
Bu konjonktürel gereklilik pragmatist olarak olaya bir Türk, deist, komünist veya laik olarak bakarsak da tartışmasızdır; Müslümanlığımız, tarihsel geçmişimizi referans alarak Türk-Kürt-Arap bölgesel ittifakı kurup, düşmanlarla aktif savaşa girmekten çekinmediğimizi herkese ispat etmemiz gerekmektedir ki, hiçbir kural tanımayan, parayla her istediğini satın alabileceğini düşünen, şeytanın aklıyla politika oluşturan İsrail’i birlik haline gelerek durdurabilelim.
Son tahlilde, İsrail’in saldırganlığı vur kaç, vur bekle, vur ilerle dur taktikleriyle ilerliyor. Türkiye ise İsrail’in geleceği noktayı önceden görerek 2007’den bu yana; manşetlerin Türkiye’nin ekseni kayıyor olarak atıldığı, AK Parti’ye kapatma davası açıldığı yıllardan bu yana hazırlık yapıyor. Ama bilinçli, ama bilinçsiz, geçirdiğimiz tüm zorluklar bugün bize mukavemet kazandırdı ve İsrail’in planları alt üst olmuş durumda.
Halep’te bizle komşu olup, bizimle savaşmayı planlayan İsrail bugün 30-40 KM Suriye’ye girdi diye, bizim muhalifler adamlar ilerliyor diyor. Bizim 250 KM İsrail’e yanaştığımızı ise görmüyorlar. Muhalif kesimin Hükümet karşıtlığını anlıyorum, lakin bu Milli bir mesele. Bugün Şam’ı bizi uyarmak için vurmaktan çekinmeyen, yarın bize saldıracak, bu kaçınılmaz. Bunu engellemek için de bölgedeki ülkeleri de, insanları da direkt veya dolaylı olarak İsrail ile yaptıkları ittifaklardan vazgeçirmektir. Bunu temellendirmek için de bir şey vaat etmemiz gerekiyor. ABD para vaat ediyor, AB Hristiyanlığı, biz neyi vadederek insanlara müreffeh bir yaşam sunabiliriz?
Türk-Kürt-Arap birliğini eleştirenlere çözümünüz ne dendiğinde, susuyorlar veya lafı kıvıra kıvıra bir hale geliyorlar, bu vizyonun uygulanması kaçınılmazdır artık.
BOP öldü, Teröristan devleti öldü, sıra 200 yıldır aktif olarak sahada uygulanmaya çalışılan Arz-ı Mevud ta. Artık Türkiye’nin yeni bölgesel kardeşlik ittifakı projesi var. Ama hızlı ama yavaş, İsrail’in bir şekilde durmasıyla, bu kardeşlik önce bölgeye ardından dünya mazlumlarına umut ve kurtuluş olacağı aşikardır, Biiznillah.