Ankara, sadece Türkiye’nin başkenti değil; aynı zamanda üretimin, bilimin, teknolojinin ve ihracatın kalbinin attığı bir şehir. Bu nedenle Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Gürsel Baran’ın yaptığı “Ankara’ya serbest bölge kurulmalı” çağrısı, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir vizyonu da yansıtıyor.
Başkan Gürsel Baran’ın da belirttiği gibi, Ankara bugün 32 milyar dolarlık dış ticaret hacmiyle Türkiye’nin ihracatta üçüncü, ithalatta ise ikinci sırasında yer alıyor. Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’ya 2,5 trilyon liralık katkı sunan bu şehir, yalnızca bir başkent değil, bir üretim ve teknoloji üssü. Hal böyleyken, Ankara’nın hâlâ bir serbest bölgeye sahip olmaması büyük bir eksiklik değil mi?
Ben de bir Ankaralı olarak her geçen gün gelişen organize sanayi bölgelerini, teknokentleri, üniversiteleri ve genç girişimci potansiyelini yakından görüyorum. Yaklaşık 350 bin üniversite öğrencisinin yaşadığı bu şehir, enerjisiyle, vizyonuyla ve yetişmiş insan gücüyle serbest bölgeye kavuşmayı fazlasıyla hak ediyor.
Baran’ın altını çizdiği gibi, Ankara’nın lojistik kabiliyetleri bugün birçok liman kentini geride bırakacak düzeyde. Esenboğa Havalimanı uluslararası taşımacılığın kalbinde yer alırken, demiryolu ve karayolu ağlarıyla Türkiye’nin dört bir yanına ulaşım mümkün. Üstelik Yüksek Hızlı Tren bağlantıları sayesinde İstanbul, Konya ve Eskişehir gibi kentlerle entegrasyonu da oldukça güçlü.
Bazılarına göre limanı olmayan bir şehirde serbest bölge kurulması mantıklı olmayabilir. Ancak Türkiye’de halihazırda limanı olmayan üç şehirde serbest bölge olduğunu öğrenince bu tez çürüyor. Serbest bölge, yalnızca bir liman avantajı değil; teknoloji, üretim, yatırım ve ihracatın buluştuğu stratejik bir alan olarak değerlendirilmelidir. Ankara, bu anlamda adeta hazır bekleyen bir dev.
Savunma sanayiinden medikal teknolojilere, otomasyon sistemlerinden yazılıma kadar birçok kritik sektörde lider konumda olan Ankara, teknoloji ve inovasyonun da merkezlerinden biri. İşte bu yüzden, kurulacak bir serbest bölge yalnızca Ankara’ya değil, tüm Anadolu’ya çarpan etkisiyle ekonomik bir sıçrama yaşatacaktır. Özellikle katma değeri yüksek ürünler üreten sanayiciler için bu bölge, uluslararası yatırımcılarla buluşma noktasına dönüşebilir.
Gürsel Baran’ın çağrısını yürekten destekliyorum. Çünkü bu sadece bir ekonomik talep değil, aynı zamanda Ankara’nın hak ettiği yeri alması için atılacak stratejik bir adımdır. Yatırımın, üretimin ve istihdamın artması, gençlerimize yeni iş kapılarının açılması ve Ankara’nın küresel tedarik zincirine entegre olması, serbest bölgeyle mümkün hale gelebilir.
Ankara, yıllardır sessiz ama istikrarlı şekilde büyüyor. Şimdi artık sesini daha gür çıkartma zamanı geldi. ATO Başkanı Gürsel Baran’ın sözleriyle, “Ankara’nın küresel lojistik ağlara entegrasyonu bu adımla daha da güçlenecektir. Başkent serbest bölgeye kavuşmalıdır.” Bu çağrı sadece bir hedef değil, aynı zamanda bir gerekliliktir.
Mukadder ben; Başkente kurulacak serbest bölgenin, yalnızca ekonomik değil, toplumsal bir dönüşümün de kapısını aralayacağına inanan...
Sevgilerimle...