Bazen bir haber, bir belge, bir başvuru kâğıdı sadece kâğıt değildir.
Kimi zaman bir devlet kapısında yaşanan birkaç dakikalık bir konuşma, bir insanın tüm hayatına dokunur.
Ve kimi zaman, bir babanın sessizce içine attığı bir sitem, koca bir milletin vicdanına düşen bir çentik olur…

Bugün size öyle bir hikâyeden söz edeceğim.
Bir paragraflık resmi bir başvurunun ardında, koskoca bir yürek acısı saklı.

O Kara Gece: 15 Temmuz’un Kapısında Yazılan Bir Kahramanlık

15 Temmuz 2016…
Saatler gecenin karanlığını değil, bir milletin kaderini gösteriyordu.
Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün nizamiyesi önünde bombalar patlıyor, kurşunlar yağmur gibi yağıyor, hainler devletin kapısına dayanmaktan çekinmiyordu.

İşte o kapıda, bir genç polis vardı: Muhammet Oğuz Kılınç.
İstihbarat polisi…
Devletine sadık, vatanına sevdalı, gözünü kırpmadan ateşin içine giren bir yiğit.

Kimi kahramanlıklar sahne ışığı sevmez; sessizce yaşanır.
Oğuz da o gece sessizce tarih oldu.
Bir babanın göz bebeği, bir annenin can parçası, bir milletin evladı…
O kapının önünde şehit düştü.

Ve bir baba, o geceden sonra her sabah aynı soruyla uyandı:
“Benim oğlum bugün yaşasaydı, ne derdi?”

Yıllar Geçer… Ama Bir Emanet Kalır

Aradan yıllar geçti.
Acı, küllenmedi; sadece sessizleşti.
Bir odada saklanan üniforma, bir rafta duran fotoğraf, bir telefon zilinde kayıtlı son ses…
Hepsi bir babanın yüreğinde yaşayan birer hatıra oldu.

Bu süreçte, devlet şehidimizin o gece kullandığı beylik tabancasını mirasçısına, yani babası Zeki Kılınç’a, teslim etmek için işlemleri başlattı.

O silah artık bir silah değildi.
Bir babanın göğsüne bastıracağı son parçaydı.
Bir oğuldan kalan en ağır ama en değerli emanetti.

Devletin bunu teslim etmek istemesi güzel; bu, devlet ile şehit ailesi arasındaki görünmez bağın bir yansımasıdır.
Zeki baba da bu düşünceyle Antalya’daki hastaneye gitti.
Bir form doldurdu.
Çünkü bürokrasi bunu gerektiriyordu.

Ancak devletin unutmuş olabileceği bir şey vardı:
Bu başvuru bir işlem değil, bir yasın parçasıydı.

“1300 Lira Ödemezseniz Rapora Başlayamayız”

14 Kasım 2025 günü…
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi…

Zeki Kılınç elindeki kâğıtlarla görevliye yaklaştı.
“Şehit babasıyım” dedi.
“Evladımın emaneti için gerekli raporu çıkartmak istiyorum.”

Görevli aynı cümleyi tekrarladı:
“1300 TL yatırmanız gerekiyor.”

Belki görevli için rutin bir cümleydi.
Ama Zeki Kılınç için, bu sadece bir ücret değildi.
Bu, yüreğine saplanan ikinci bir oktu.

Bir baba, evladı için bedel ödemeye alışık olabilir.
Ama evladının şehit düştüğü bir emaneti teslim alırken para istenmesi…
İşte o, kolay taşınacak bir yük değildir.

Baba o gün hastaneden çıktığında, cebinden eksilen para değil, içinden eksilen bir güven duygusuydu.

Mevzuat Ne Diyor? Baba Neden Kapsam Dışı?

İşin daha düşündürücü kısmı şu:
“Bu ücret alınmamalıdır” diyen resmi belgeler var.

2016/14 sayılı genelge:
“Gaziler ve şehit dul ve yetimleri her türlü sağlık kurulu raporu için ücret ödemez.”

Kamu Sağlık Hizmetleri Tarifesi:
“Şehit yakınlarından ücret alınmaz.”

Peki neden alınıyor?

Nedeni, bir cümlenin içinde “anne ve baba” ifadesinin geçmemesi.
Tek gerekçe bu.

Ama burada durup düşünmek gerek:
Bir şehidin bekar olup olmaması, anne-baba oluş gerçeğini değiştirir mi?

Bir evladı büyütüp devlete polis yapan kimdir?
Oğlunu askere gönderen, onunla gurur duyan, yolunu açan kimdir?
Evladının şehit haberinin verildiği kapıyı açan kimdir?

Anne ve baba.

Ama mevzuat, bazen kalbimiz kadar geniş değildir.
Bazen bir virgül eksiktir ama o virgül bir annenin, bir babanın kalbini kırmaya yeter.

Yirmi Yeni Şehit… Ve Yarın Aynı Kapıya Götürülecek Babalar

Bu satırları yazarken aklım bir başka acıya gidiyor…
Birkaç gün önce düşen uçakta yitirdiğimiz 20 evlat…
Yirmi yeni şehit…
Yirmi yetim kalan sandalye…
Yirmi babanın yüreğine saplanan hançer…

Bu ülke, bu acıları yaşarken bir babaya “1300 TL yatır” denir mi?
O babalar yarın silah teslimi için hastaneye gittiğinde, aynı cümleyle karşılaşırsa ne hissedecekler?

“Şehit babasından rapor ücreti almak”, bu büyük devlete bir yük olmaz ama o babanın yüreğine ağır bir yük olur.

Bazen Devlet, Bir Cümlede Gizlidir

Devlet dediğin sadece binalar değildir.
Devlet, bazen bir memurun ses tonudur.
Bazen bir yönetmeliğin içindeki bir kelimedir.
Bazen bir annenin elinden tutan merhamettir.
Bazen bir babanın incinmemesini sağlamaktır.

Bir şehit babasının yüreğini kırmamak, aslında bir ülkenin kendi vicdanını kırmamasıdır.

Bu sebeple bu düzenleme güncellenmelidir.
Anne ve baba açıkça kapsama alınmalıdır.
Yanlış yorumlamalara mahal verilmemelidir.

Çünkü bu ülke, şehit ailesini incitmez.
İncitmemelidir.

Bir Cümle Her Şeyi Özetliyor

Zeki Kılınç yaşadıkları üzerine şunu söylüyor:

Şehit BABALARI Mevzuata feda edilmemeli ?

İşte bütün mesele bu.
Bir şehit babası devletten para istemiyor.
Bir şehit annesi devletten ayrıcalık istemiyor.
Onların tek istediği, unutulmamak…
Görülmek, değer verilmek…
Ve evladının hatırası için kırılmamak.