Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vatikan Devlet Başkanı ve Katoliklerin ruhani lideri Papa 14. Leo ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde baş başa görüşmesinin ardından Millet Kütüphanesi Cihannüma Salonu’nda açıklamalarda bulundu. Erdoğan, Papa’nın göreve başladıktan sonraki ilk yurt dışı ziyaretini Türkiye’ye yapmasının taşıdığı sembolik ve siyasi öneme dikkat çekti.
Erdoğan, sözlerine şu ifadelerle başladı:
"Saygıdeğer Papa 14. Leo’yu ve heyetini ülkemizde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bir kez de sizlerin huzurunda kıymetli misafirimiz ve heyetine ülkemize hoş geldiniz diyorum. Kendilerinin göreve başladıktan sonra ilk yurt dışı seyahatini Türkiye'ye gerçekleştirmesini her bakımdan çok anlamlı buluyorum" dedi.
“İNSANLIĞIN YÖN ARAYIŞININ HIZLANDIĞI BİR DÖNEMDE”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Papa 14. Leo’nun ziyaretinin zamanlamasına dikkat çekerek, küresel ölçekte belirsizliklerin arttığı bir dönemde bu temasın önem taşıdığını vurguladı:
"İnsanlığın yön arayışının hızlandığı, küresel düzeyde belirsizliklerin arttığı, Asya'dan Afrika'ya, Latin Amerika'dan Doğu Avrupa'ya gerilimlerin tırmandığı bir dönemde gerçekleşen ziyaretin tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını ümit ve arzu ediyorum"
Erdoğan, gerçekleştirilen görüşmede yalnızca ikili ilişkilerin değil, insanlığın ortak vicdanını ilgilendiren başlıkların da ele alındığını belirtti:
"Çatışmalar, insani krizler, yoksulluk, adaletsizlik ve iklim değişikliği gibi küresel sınamalar karşısında barışı savunan, adaleti önceleyen, merhameti esas alan bir yaklaşım etrafında buluştuğumuzu görmekten şahsen büyük bir bahtiyarlık duydum"
“HER BİR İNSANIMIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 1. SINIF VATANDAŞIDIR”
Türkiye’nin tarihi boyunca farklı din, dil ve kimliklere ev sahipliği yapan bir ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, Türkiye’nin doğu ile batı arasında bir köprü niteliği taşıdığını ifade etti:
"1000 yıldır vatanımız olan bu topraklarda her ırka, dine, mezhebe, kökene mensup insanlar hiçbir endişe, hiçbir baskı olmadan özgürce yaşamıştır. Kültürel, dini, etnik farklılıkları bir ayrışma unsuru olarak değil, tam tersine bir zenginlik kaynağı olarak addediyoruz. Her bir insanımız dili, dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti'nin 1. sınıf vatandaşıdır"
Erdoğan, Türkiye’nin barış ve istikrar için “kolay olanı değil zor olanı” tercih ettiğini vurgulayarak, komşu coğrafyalardaki krizlerde aktif rol üstlendiklerini söyledi:
"Tıpkı 20 sene evvel olduğu gibi bugün de çevremizdeki çatışma, kriz ve zulümler karşısında sorumluluk alıyor, kolay olanı değil, zor olanı seçerek barış, adalet ve istikrar için elimizi taşın altına koyuyoruz"
GAZZE VE FİLİSTİN VURGUSU: “EN BÜYÜK BORCUMUZ ADALET”
Konuşmasında Gazze’deki insani krize de değinen Erdoğan, Filistin meselesinin bölgedeki barışın merkezinde yer aldığını belirtti:
"Bölgemizdeki kalıcı barış ikliminin kalbinde Filistin meselesi vardır. Çoğu çocuk ve kadın 70.000'den fazla Gazzelinin katledildiği iki yıla aşkın süren saldırılarda bu acı hakikate bir kez daha şahit olduk. İnsanlık ailesi olarak Filistin halkına en büyük borcumuz adalettir"
“FARKLI İNANÇLARA SAYGI TARİH BOYUNCA SÜRDÜ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’deki dini yapıların korunması ve farklı inançlara saygı konusuna da değinerek, yıl sonuna kadar bazı ibadethanelerin yeniden açılacağını söyledi:
"Yıl sonuna kadar 5 eseri daha ibadete açmayı hedefliyoruz. Katolik kilisesinin 2. Vatikan Konsili sonrasında diğer dinlerin mensuplarıyla iyi ilişkiler geliştirme anlayışını bu bakımdan önemsiyoruz"
AİLE YAPISI MESAJI: “AİLEYİ KORUYAMAZSAK BİREYİ KORUYAMAYIZ”
Erdoğan, konuşmasının bir bölümünde de aile kurumunun önemine vurgu yaptı:
"Cenabı Allah insanı bir erkek ve bir kadından yaratmıştır ve birbirleriyle tanışıp kaynaşmaları için soylar, toplumlar olarak var etmiştir. Dolayısıyla aileyi koruyamazsak bireyi koruyamayız. Bireyi koruyamazsak insan olma bilincini muhafaza edemeyiz"
“BU ZİYARET ORTAK ZEMİNİMİZİ GÜÇLENDİRİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarının sonunda Papa 14. Leo’nun ziyaretini, ortak insani değerler açısından önemli bir fırsat olarak gördüğünü belirterek sözlerini şöyle noktaladı:
"Bu ziyareti ortak zeminimizi güçlendiren çok önemli bir adım olarak değerlendiriyorum. Katolik dünyasına barış, huzur ve esenlik temennilerimi iletiyorum"
Erdoğan'ın konuşması tam olarak şöyle:
Saygıdeğer Papa 14. Leo'yu ve heyetini ülkemizde misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bir kez de sizlerin huzurunda kıymetli misafirimiz ve heyetine ülkemize hoş geldiniz diyorum. Kendilerinin göreve başladıktan sonra ilk yurt dışı seyahatini Türkiye'ye gerçekleştirmesini her bakımdan çok anlamlı buluyorum. Bu müstesna ziyaretin Türkiye ile Vatikan arasındaki köklü ilişkilerin dostluk, işbirliği ve karşılıklı anlayış temelinde güçlenmesine katkı sağlamasını canı gönülden temenni ediyorum. Başta bu salondan yansıyanlar olmak üzere ziyaret boyunca Türkiye'den verilecek mesajların Türk İslam dünyasına tüm Hristiyan coğrafyasına ulaşacağına, dünyada barış umutlarını daha da arttıracağına yürekten inanıyorum.
Kıymetli misafirimizin ziyareti bölgesel ve küresel olaylar bağlamında son derece kritik bir zamana tekabül ediyor. İnsanlığın yön arayışının hızlandığı, küresel düzeyde belirsizliklerin arttığı, Asya'dan Afrika'ya, Latin Amerika'dan Doğu Avrupa'ya gerilimlerin tırmandığı bir dönemde gerçekleşen ziyaretin tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını ümit ve arzu ediyorum. Nitekim bugün verimli geçen ikili görüşmemizde küresel barışın ve istikrarın tesisi konusundaki gözlemlerimizi ve ortak beklentilerimizi paylaştık.
BİR HUSUSUN ALTINI ÇİZMEK İSTİYORUM
İkili münasebetlerimizin yanı sıra insanlığın ortak vicdanını ilgilendiren güncel meseleleri ele aldık. Göçe zorlanan insanlara sahip çıkmak kadar insanları göçe zorlayan sebeplerin ortadan kaldırılmasının da önemine dikkat çektik. Çatışmalar, insani krizler, yoksulluk, adaletsizlik ve iklim değişikliği gibi küresel sınamalar karşısında barışı savunan, adaleti önceleyen, merhameti esas alan bir yaklaşım etrafında buluştuğumuzu görmekten şahsen büyük bir bahtiyarlık duydum. Kıymetli dostlar, burada öncelikle bir hususun altını çizmek istiyorum.
Türkiye olarak üç kıtanın kalbinde doğu ile batıyı birleştiren, farklı kültür ve inançlar arasında köprü olan istisnai bir konuma sahibiz. Biz her fırsatta vurguladığım gibi ilhamını çift başlı Selçuklu kartalından alan, yüzü ve yönü hem doğuya hem batıya dönük bir ülkeyiz. 1000 yıldır vatanımız olan bu topraklarda her ırka, dine, mezhebe, kökene mensup insanlar hiçbir endişe, hiçbir baskı olmadan özgürce yaşamıştır. İstanbul'a, Hatay'a, Mardin'e, Diyarbakır'a birçok şehrimize gittiğinizde camilerle birlikte kilise ve sinagogları yan yana görürsünüz. İstanbul'da Ayairini Müzesi ve Neveşalom Sinagogu, Trabzon'da Sümela Manastırı, Van'da Akdamar Müzesi ve daha nicesi. İşte bu ortak yaşam kültürümüzün tanıklarından sadece birkaçı. Göreve geldiğimiz 2002 yılından bu yana 100'e yakın kilise, manastır ve ibadethanenin restorasyonunu tamamladık. Bunların bir kısmının açılışına bizzat iştirak ettim. Yıl sonuna kadar 5 eseri daha ibadete açmayı hedefliyoruz. Kültürel, dini, etnik farklılıkları bir ayrışma unsuru olarak değil, tam tersine bir zenginlik kaynağı olarak addediyoruz. Her bir insanımız dili, dini, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti'nin 1. sınıf vatandaşıdır.
TEK BİR AYRIMCLIĞA DAHİ MARUZ KALMASINA MÜSAADE ETMEYİZ
Tek bir insanımızın dahi ayrımcılığa maruz kalmasına müsaade etmeyiz. Bunun temelinde ise yaratılanı yaratandan ötürü seven, kainata sevgi ve şefkat nazarıyla bakan medeniyet tasavvurumuz vardır. Bakınız bundan 700 yıl önce Yunus Emre insanlığa nasıl sesleniyordu? Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan, halka müderris olsa hakikatte asidir. Aynı şekilde Hazreti Mevlana da Divan-ı Kebirin'de şöyle diyordu. Bütün insanlarda aynı ruh vardır. Fakat bedenler, tenler yüz binlercedir. Dünyada çeşitli diller, lügatler var. Fakat hepsinin de anlamı birdir. Değerli dostlar, kıymetli misafirimizin yüzyıllardır farklı inançlara ait ibadethanelerin kandillerinin aynı semayı aydınlattığı Türkiye'yi ziyareti hem ülkemizin özel konumuna hem de ortak değerlerimize dikkat çeken anlamlı bir vesiledir. Biz de farklı kültür ve medeniyetlerin bir arada yan yana ve huzur içinde yaşadığı bir tarihin mirasçıları olarak küresel barış ve istikrar ortamının serpilmesi için üzerimize ne düşüyorsa yapıyoruz ve yapacağız. Medeniyetler çatışmasının kışkırtıldığı bir dönemde Türkiye ve İspanya olarak ilk adımını attığımız Birleşmiş Milletler çatısı altında ilerleyen Medeniyetler İttifakı girişimi bu hassasiyetimizin en somut örneğidir. 20. yılını geride bırakan 160'ı aşkın ülke ve kuruluşun mensubu olduğu Medeniyetler İttifakı'nın ulaştığı seviye sadece ülkemiz adına değil, tüm insanlık adına çok sevindirici ve umut vericidir. Tıpkı 20 sene evvel olduğu gibi bugün de çevremizdeki çatışma, kriz ve zulümler karşısında sorumluluk alıyor, kolay olanı değil, zor olanı seçerek barış, adalet ve istikrar için elimizi taşın altına koyuyoruz. Milli gelire oranla dünyada en fazla insani yardım yapan ülkelerden biriyiz. 13,5 yıl boyunca 3,6 milyona aşkın Suriyeli kardeşimize ev sahipliği yaptık. Suriye'de olduğu gibi Ukrayna'da da savaştan kaçan mültecilere, bilhassa savaş mağduru çocuklara kapımızı açtık. Karadeniz tahıl girişiminden esir ve cenaze takaslarına tarafları ortak bir zeminde buluşturan pek çok adım attık. Son günlerde Rusya-Ukrayna savaşını sonlandırmaya dönük hareketliliği yakından takip ediyor, gerekli desteği ve katkıyı sunmaya çalışıyoruz. Saygıdeğer misafirimizin barış ve diyalog yönündeki çağrıları da diplomatik sürecin başarısı bakımından son derece kıymetlidir. Herkes için adalet, herkes için refah, herkes için barış, herkes için huzur.
KALICI BARIŞ İKLİMİNİN KALBİNDE FİLİSTİN MESELESİ VARDIR
Bizim gayemiz ve başarmak istediğimiz işte bunlardır. Şadi Şirazi'nin baştan başa bütün dünya bir damla kanın yere dökülmesine değmez sözündeki hikmetin rehberliğinde adil ve kalıcı bir barışın tesisi yolunda çalışmaya devam edeceğiz. Çok değerli dostlar, bölgemizdeki kalıcı barış ikliminin kalbinde Filistin meselesi vardır. Çoğu çocuk ve kadın 70.000'den fazla Gazzelinin katledildiği iki yıla aşkın süren saldırılarda bu acı hakikate bir kez daha şahit olduk. İsrail hükümeti aralarında kiliselerin, camilerin, hastanelerin, okulların da olduğu sivil yerleşim yerlerini aylardır bombalıyor. İsrail'in vurduğu ibadethanelerden biri de Gazze'deki tek Katolik kilisesi olan Kutsal aile kilisesiydi. Kendilerine bu vesileyle tekrar geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Saygıdeğer misafirimiz ve seleflerinin özellikle Filistin meselesine yönelik dirayetli duruşlarını daima takdirle karşıladığımızın bilinmesini isterim. İnsanlık ailesi olarak Filistin halkına en büyük borcumuz adalettir. Bu borcu ödemenin yolu ise 1967 sınırları temelinde iki devletli çözüm vizyonunu bir an önce hayata geçirmektir. Bunun için öncelikle Gazze'de varılan ateşkesin tahkim edilmesi, sivillerin güvenliğinin teminat altına alınması ve insani yardımların kesintisiz biçimde Gazze'ye ulaştırılması gerekiyor. Aynı şekilde Kudüs-i Şerif'teki tarihi statükonun korunması çok önemlidir. Doğu Kudüs'ün tarihi kimliğine zarar verecek her türlü mütecaviz eyleme karşı birlikte hareket etmeyi sürdüreceğimize inanıyorum. Burada şunu da ifade etmekte fayda görüyorum. Türkiye vatandaşlarının %99'u Müslüman bir ülke olarak Hristiyan topluluklar dahil tüm inançlara saygıyı her yerde teşvik etmektedir. Ülkemizle birlikte tüm bölgemizde mabetlerin, tarihi eserlerin, kültür ve inanca dayalı kadim mirasın korunmasına büyük önem atfediyoruz. Komşumuz Suriye'nin uzun yıllardır süren çatışmaların ardından farklı inanç, kültür, mezhep ve etnik kökenlerin barış içinde yaşadığı bir ülke yolunda attığı adımları destekliyoruz. Saygıdeğer konuğumuzun uluslararası toplumun Suriye'yi yalnız bırakmaması yönünde yaptığı çağrıyı memnuniyetle karşıladık. Şurası bir gerçek ki tahammülsüzlük çatışmayı, çatışma da ayrışmayı, nefreti ve şiddeti besler.
"SOSYAL MEDYADA VE POPÜLİST SİYASETÇİLER MÜSLÜMANLARA YÖNELİK IRKÇLIĞI KÖRÜKLEMEKTEDİR"
Batıda giderek tırmanan İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı bu kısır döngünün birer tezahürüdür. Medya, sosyal medya ve popülist siyasetçiler Müslümanlara yönelik ırkçı ve ayrımcı algıyı bilerek ya da bilmeden körüklemektedir. Çoğu zaman politik kaygılarla görmezden gelinen bu hassas meselenin yarın daha vahim boyutlara ulaşma ihtimalini göz önünde bulundurmalıyız. Türkiye olarak uzun süredir bu tehdit ve tehlikeye dikkat çekiyoruz. Katolik kilisesinin 2. Vatikan Konsili sonrasında diğer dinlerin mensuplarıyla iyi ilişkiler geliştirme anlayışını bu bakımdan önemsiyoruz. Müteveffa Papa Francois'nın Soğuk Savaş'ın dini çevreleri de etkileyen çatışmacı söylemlerine prim vermemesi mühimdi. Vaktinde kaleme aldığı insani kardeşlik belgesi yeni bir çığır açmıştı. Saygıdeğer misafirimizin de selefi Papa Francois gibi bugün Diyanet İşleri Başkanlığımızı İstanbul'da Sultan Ahmet Camii'ni ziyaretlerini Müslümanlarla yapıcı ilişkiler geliştirme iradesinin bir işareti olarak değerlendiriyorum. Kendisinin artan tehditler karşısında ailenin korunmasına yönelik güçlü mesajlarını da büyük bir memnuniyetle takip ediyorum. Şunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Cenabı Allah insanı bir erkek ve bir kadından yaratmıştır ve birbirleriyle tanışıp kaynaşmaları için soylar, toplumlar olarak var etmiştir. Dolayısıyla aileyi koruyamazsak bireyi koruyamayız. Bireyi koruyamazsak insan olma bilincini muhafaza edemeyiz. Bu anlamda hepimize çok önemli görevler düştüğünü bugün bir kez daha ifade etmek istiyorum. Şüphesiz ortak yanlarımız, benzer yanlarımız karşıtlıkların ve ayrımların fersah fersah ötesindedir. Hangi inançtan olursak olalım hepimiz büyük insanlık ailesinin üyeleriyiz. Üzerinde yaşadığımız dünya biz Allah'ın kulları için bir imtihan vesilesi olmasının yanı sıra gelecek nesillerin de bize emanetidir. Bu emanete layıkıyla sahip çıkıp bizden sonraki kuşaklara teslim etmek gibi bir sorumluluğumuz bulunuyor. Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam insanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez buyuruyor. Merhamet üzerinde her zamankinden daha fazla durmamız gereken bir sürecin içindeyiz. Çevremize diğer insanlara ve dünyaya merhamet nazarıyla baktığımız ölçüde huzura, güvenliğe, barışa doğru yol alabileceğimize inanıyorum. Bu ziyareti ortak zeminimizi güçlendiren çok önemli bir adım olarak değerlendiriyorum. Bu düşüncelerle Katolik aleminin ruhani lideri, Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo'ya nazik ziyaretleri için şahsım, milletim adına teşekkür ediyor. Kendisine ve heyetine tekrar Türkiye'ye hoş geldiniz diyorum. Bu anlamlı ziyaretin tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyor, Katolik dünyasına barış, huzur ve esenlik temennilerimi iletiyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.





