Şaka gibi bir reklam; “Kıbleyi gösteren kredi kartı” diyor. Ama tamamen gerçek. Kredi kartının üzerine bir pusula koymuş ve kıbleyi göstermiş bir banka. Birçok açıklaması olabilir. Mesela; “Parayı çeken dindar kardeşim, paranın büyüsüne kapılıp ta aman dini imanı şaşırma” denmiş olabilir. Ya da “Eee.. parayı çektin, hadi bakalım doğru Hacca” da deniyor olabilir. Belki de “ Krediyi çektin ama, eğer ödemelerini aksatırsan, öbür tarafta iki elim yakandadır, bilesin” de demek istemiş olabilir. Kartın sahibi malum, herkesin bildiği bankalardan birisi. Hani faiz’e faiz demeyip te, “kâr payı” gibi rumuzlarla, harama hile katmama çabası içinde olanlardan. Yersen.

Din; halkımızın yumuşak karnı, suistimal’e en açık ve duygusal zafiyet olunca, bu ve bunun gibi dindar değil de, “dinci”lerin kolayca vizyona sundukları film oluyor. Malum geçen yıllarda “Allaaahh” diye diye, para toplayan, bilmem ne feneri derneği Almanya tarihinin en büyük yolsuzluğunu yapmışlardı. Önceleri gurbetçilerimizin çektiği zorluklardan adı; “Acıvatan” kalan Almanya, bu yolsuzluktan dolayı; “Hacıvatan”a dönüşüvermişti. Her müslüman’ın kutsalı “Hacı” olgusu bile, bu arlanmazların sayesinde, ne hale gelmişti. Tabii bu tarihi yolsuzluğu yapanların yolu, bir şekilde mapushane ile kesişmediğinden ve her darbede ayakta kalmalarından dolayı, “Hacıyatmaz” ile de özdeşleşti ve kimse de yadırgamadı.

İçinde; dinci geçinenler ve cehalet birleşince, komedinin arkası kesilmiyor memleketimde. Aslında halimize gülmek değil ağlamak lazım ama, o kadar alıştık ki, sinirler boşalıveriyor.

“Allaaaah..” diye kükrediği iddia edilen aslan vardı hani, hatırlarsanız. Bu aslanın kafesine çaputlar bağlandığı, hatta bir tarikata ilham verdiği, ve bir mürid grubu oluştuğunu bile yaşadı memleketim. Aslan’ın kükrerken kıbleye baktığı (Acaba bu aslana da, kıbleyi gösteren kredi kartından mı verdiler?) hatta ağladığını iddia edenler oldu. Aslan bu cehaletin tavan yaptığını görüp te; “Allah belanızı versin..” deseydi, asıl bu bir mucize olurdu tabii, ama olmadı. İşin garibi aslanın böyle bir “uhrevi” misyonundan haberi yok. Hayvan hayvan oturuyor kafesinde. Ama biz ondan bir “seçilmiş kişi” olmasını bekliyoruz. “Yelesinden bir kıl koparan, direk cennetlik” muamelesi yapıyoruz.

Bazen; çokça laik,… yerine göre; sosyal demokrat,… duruma göre; komünist,… işine geldiğinde; liberal,… hızını alamadığında; muhafazakar,… son dönemlerde de; baya bir dindar olan, yukarda sözünü ettiğimiz bazı bankaların ve jet sosyetenin bayanları da hemen uyum sağladılar, bu işlere. Misal öyle bir “umre”ye gitme sevdası depreşti ki, yufka gönüllerinde, paparazzileri ve bilimum medyayı havaalanlarına çağırıp çağırıp, kutsal mekanlardan döndüler. Boy boy poz verdiler; “Dur bi üstümü değiştireyim, ihramla da çekiver şekerim”ler le, “ibadetin gizliliği” ilkesini ve gönül telimizi titretmişlerdi.

Çıkarcı insanoğlu; tüm art niyetini ve sömürü ticaretini, dine bandırarak sürüyor piyasaya. Pazardan domates bile alırken çatır çatır pazarlık eden vatandaş, ürün din sosuna batırılınca, “üstü kalsın muhterem” diyebiliyor. Ambalaj güzel, pazarlama iyi olunca, gerisi teferruat. Ruhumuz şad olacak ya.

En alengirli yalanların, en büyük katakullilerin döndüğü siyasetten, “din” işte tam da bu yüzden uzak tutulmalı. Ortam o kadar müsaitleşiyor ki; en sabıkalı “ateist” bile siyasete girip’te hız sınırını aşan cinsinden, din pazarlayıcısı kesiliveriyor. Bizim de zaten ağlamaklı yüreklerimiz dayanmıyor ve tüm geçmişi silerek “din var ise içinde, koy sepete” alışkanlığımız depreşiveriyor.

Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” diyen Mevlana kime demiş ki bu lafı? Hiç üstüne alınan yok. Bulunduğu ortamın rengini almakla meşhur “bukalemun”ların, biz insanoğlundan öğreneceği çok şeyler var. O kadar kolay renk, ahenk, dil, iman ve çehre değiştiren mahlukatlarız ki, hayvan çatlar ölür kahrından. Evrim teorisyeni DARVİN’e demediğimizi bırakmadık; “Evrim de neymiş, bu Darvin zaten, dinsiz, kitapsızın birisi” diye. E o zaman bu zamana ve iktidara göre; evrilmeler, devrilmeler, kabuk değiştirmeler, modifiye insanlıkların mucizevi sırrı ne ola ki?

Muhterem “fırıldak” kardeşim...

SAYGILARIMLA.