Az buz değil 28 yıl olmuş Haymana Gazetesi yayın hayatına başlayalı. 28 yıl yazılmış, çizilmiş, yorumlanmış, fotoğraflar çekilmiş, kimileri sövmüş “Ulan yine bana çaktılar” diye, kimileri sevinmiş “Artiz gibi çekmişler fotoğrafımı” falan diye. Sonuçta 28 yıl bu kervan yürütülmüş. Buna kısaca istikrar denir.

İki yıldan fazladır yazıyorum burada. Yazmak güzel şeydir, ama zordur. Hekes köşe yazısı yazabilir, ama zordur. “Ne var lan okulda görmüştük; giriş-gelişme-sonuç yap yaz gitsin, ben de yazarım” diyebilirsiniz. Ben de ortaokulda kendi çapımda yazılar şiirler yazıyordum. Yazdım biriktirdim, koştum Türkçe Hocama. Okudu hocam. Ben heyecanlanmışım, istiyorum ki “Aferiimm.. ne güzel şeyler yazmışsın, çok yeteneklisin, kem gözlerden saklasın, maşallah” falan desin. Ama öyle olmadı. Kısa bir süre yüzüme baktı hocam, ve; “Sende yazma yeteneği yok, sen bundan sonraki hayatında NALBANT olmaya çalış” dedi. Miadını doldurmuş bir meslek olmasaydı, çalışırdım nalbant olmaya, o kadar dokunmuştu bu laf.

Bizler anlatıcı ve yorumcuyuz aslında. En azından ben kendimi öyle görüyorum. Bunca yıl tüm insan ilişkilerini, olayları, gördüklerimi, okuduklarımı, izlediklerimi, ve gündemdeki yaşananları hafızama kaydedip, yeri ve zamanı gelince hikayeleştiriyorum o kadar. Yazarken hatalarım ayyuka çıkıyor olabilir. Noktalama, cümle kurgusu, imla hatası yapabilirim ki; sonuçta edebiyatçı değilim. Beklentileri tam manasıyla yazamayabilirim, amatörüm sonuçta, profesyonelce yaptığım iş değil. Küçük bir şehrin, küçük bir yerel basınında kıytırık birer karalama olarak ta bakılabilir buna.

Birçok kişi yazabilir. Yazmaya hevesli milletizdir aslında. Taa… duvar edebiyatında ki “Tosunla” başlar Türk’ün yazma hevesi. Ben de yazarım diyenler alır eline kağıt kalem; 1,3,5 yazı yazar, ama sonra tıkanır, tükenir, torbasındaki kelimeler. O nedenle zordur yazmak. Yeni şeyler söyleyemiyorsan, meramını anlatamıyorsan, ne anlattıklarında mecal kalır, ne de okuyanda ilgi kalır, pes edersin. Zordur yazmak.

Bu iş Haymana gibi küçük yerlerde daha zordur. Herkes birbiriyle; eş, dost, hısım, akrabadır. Birisine dokunsan tüm sülale üzerine alınır. Anlatmazsın “hedef asıl şu” diye. “Ben cesurum arkadaş, önüme gelene yüklenir, alabildiğine yazarım, giydiririm” diyemezsin. Desen bile, yazsan bile, yazdıkların “doğrunun tillahı” olsa bile, birçok kişi gocunur, üzerine alınır. Vitesten attığınız anda ya üslubunuz bozulur, ya diliniz, ya kelimeleriniz. Toparlayamaz isen, rezil olursun. Okuyan bozulur, duyan küser, anlamayan yanlışa anlar.

İşte asıl işin püf noktası buradadır. Anlatırken öyle yerlerden yakalayıp, öyle laflar edeceksiniz ki, herkes bilecek, anlatılan kim? anlatılan ne? Cin gibiler anlar zaten, samanın altından geçen suyu. Zeki insanlar yakalar olayı, zekası eğreti olanlara da yapacak bir şey yok.

Ama empatiyi asla elden bırakmamak lazım. Sıfatı, mevkisi, makamı ne olursa olsun, yererken de, överken de kişilik haklarına, ailevi hassasiyetine, şahsiyetine helal getirmemektir önemli olan. Sadece topluma yaptığı işlerledir, basının sorumluluğu. Kırıcı, rencide edici, kaba, saldırgan ve küfre varan imalar olmamalıdır. “Doğruların üzerine basacağım” derken düztabanca basmamaktır asıl gaye.

İşte bu hedef doğrultusunda bir şeyler yazmaya, elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce, bize doğru gelenleri aktarmaktır amacımız. Bize doğru gelenler, başkalarına yanlış gelebilir. Ya da tam tersi; başkalarının doğrusu, bize göre eğridir. Tam da bu noktada ortaya çıkıyor her şey. Görüş farkı, bakış açısı, herkeste farklılık olacak ki demokrasi işlesin, anlamını bulsun.

Zordur yazmak, birçok yazabilir ama, herkes yazamaz. Ama burada, bugün asıl takdir edilmesi gereken kişi tartışmasız Hüseyin YILDIRIM’dır. Bizler, bir yazının yankıları ile muhatap olurken, o her hafta onlarca resim, yazı ve haber ile göğüslüyor, tüm zorlukları. Asıl hedef kendisi oluyor. Ve bunca yıldır başarıyla yapmış ise bu işi, tüm takdirler onundur elbette. Hüseyin; her şeyden önce benim dostum ve arkadaşım. En çok ta ben gurur duyuyorum kendisi ve yaptığı işle. Uzun yıllar bu başarılı çizgisini koruyacağına da yürekten inanıyorum.

Bir de HAYMANA GENÇLİK DERNEĞİ; 2013 yılının en başarılı köşe yazarı olarak beni seçmişler ve bir plaketle ödüllendirdiler. Gençler; mahcup ettiler beni, asıl o sizin güzelliğiniz, ne diyeyim. Benim de bir gariban “teşekkür”ümü sizde kabul edin, azımı çoğa sayın… 2014 YILININ VATANIMIZA, MİLLETİMİZE VE TÜM İNSANLIĞA MUTLULUKLAR VE HAYIRLAR GETİRMESİ DİLEKLERİMLE… MUTLU YILLAR….. SAYGILARIMLA.