Adam ıssız yolda giderken bir Cin çıkar karşısına
- “Dile benden 3 dilek” der, “Ama dikkat et ben kötü Cin’im” diye de uyarır.
- “Peki” der adam. “Önce bana dünyanın en güzel şeyini göster” der.
Bir anda iki gözü birden kör olur.
- “Ne yaptın?” der adam.
- “Ben dedim sana, ben kötü Cin’im” diye karşılık verir Cin.
- “İkinci dileğim, yiyip içip sırt üstü yatayım, hiç çalışmayayım” der. Adam
Bir anda iki ayağı birden kopar.
- “Ne yaptın?” der adam.
- “Valla artık kötürüm oldun, sana evlatların mecbur bakacak, çalışmadan yiyip içip sırtüstü yatacaksın, hem unuttun galiba ben kötü Cin’im” der.
- Çaresiz son dileğini de söyler adam, “Bari yanımdan hiç ayrılmayan bir dostum olsun” der.
- “Tamam, ben artık senin yanından hiç ayrılmayacağım” der Cin.
- “Neee….ben seni istemem” der, feryat figan eder adam.
- “Bak kardeşim” der Cin. “Hem körsün, hem topal, bundan sonra sana benden başka dost yok, iyi kötü kabul edeceksin”
Hep hayaline daldık, pembe rüyalar gördük. Şöyle 3-5 bin askerin olacağı bir tabur yada ona yakın bir bölüğün burada olduğu günleri. Esnafından tut, ev sahibinden cümleten herkes sevindirik oluvermişti hani; Ankara’daki askeriyelerin şehir dışına çıkarılacağı ve ilçelere dağıtılacağı haberiyle.
“Ankara’da pişer, bize de düşer” diyorduk. Komşuya yani Polatlıya düştü, bizim de bir taraflarımız şişti. Bununla kalsa iyi. Biz tabur, alay, 3-5 bin asker beklerken, 3-5 askerden oluşan Askerlik Şubemiz kayboluverdi ortalıktan.
Bir ara sağlıkta dev yatırımlar bekler olduk. “Bilmem kaç yataklı rehabilitasyon merkezi yolda” dendi. “Eh yola çıkmışsa gelir elbet” dedik. Kendi kendimizi dinler olduk. “Lan acaba böbreğim sağa mı çekiyor ne? Yok lan asıl benim sol kaburgam seyiriyor falan” dedik. Nasılsa bilmem kaç yataklı sağlık merkezi yola çıkmıştı. Tepeden tırnağa bir revizyon oluverirdik.
Sonra “Diş Sağlığı Merkezi kepekliden indi, geliyor” dendi. “Eh..bundan iyisi CAN sağlığı, burada da pasta- cila yaptırır, modelimizi yükseltiriz” diye, çocuklar gibi şendik. Lakin bir de baktık ki, Haymana da ne özel doktor kalmış, ne de dişçi. Toptan conta yaktık.
Ulucanlar cezaevi kapanınca “Bu sefer belki buraya yaparlar bir büyük cezaevi” diye yutkunduk. Sincan’a kaydırıverdiler Cezaevini. Dur falan derken elimizdeki cezaevi de gitti. Bir şeyler geldi oturdu boğazımıza, yutkunamadık bile.
Yüksek gerilim sevdalar yaşadık, elektrik kurumu Polatlıya gitti.
İletişimde çağ atladık derken, Tele-kom buradan uçtu başka yere kon-du.
Küçük esnaf; “çıkmadık candan ümit kesilmez” diye umutlanırken, BİM açıldı, “Tövbe YarabBİM, bu da nerden çıktı” derken, İkinci şok dalgası ŞOK’la geldi. “Aaa..yeter 100 verdik artık” diyemeden, A101 peydah oldu. Biz “gözüne ışık vurmuş tavşan” gibi pısıp kalmışken, ışığı gören market geliyordu. Bebe bezinden, kefen bezine her şey satılırken, küçük esnafın “selâ”sı okunuyordu.
Tüm bankalar; piyangodan büyük ikramiye çıkınca karısını boşayan erkek gibi bizi boşarken, Halkbank teselli ikramiyesi olduyor du.
Eh kötürüm olmuşken bari hep bizim yanımızda duracak dostlar aradık. İyi haber seçim sonrası geldi. “Madem Kızılcahamam kaybedildi, bundan sonra Haymana var” dendi.
“Ulan devlet el attı artık sırtımız yere gelmez” dedik. Arada karayolları, köy hizmetleri, bizim olan birkaç köy Gölbaşına, Polatlıya bağlandı. Ofis’i son anda kurtardık.
Şimdi nüfusu 10 binden az olan ilçelere Doğalgaz verecek hükümet. Bizim adımız yok. Valla biz de istemeye korkuyoruz ne yalan söyleyelim. “Bize de ver doğalgaz” derken, evdeki piknik tüpünden olmak ta var işin ucunda. Ne demişti Cin; “dikkat et ben kötü Cin’im”.... Gel de CİN’lenme şimdi...
SAYGILARIMLA