Japonya’dan Paraguay’a 31 ülkenin katıldığı, Mısır ev sahipliğinde, Trump mihmandarlığında, Erdoğan liderliğinde ve Katar finansörlüğüyle toplanan Şarm El-Şeyh Barış Zirvesi; her ne kadar Gazze nedeniyle toplanmış olsa da hem bildirgesinde hem de tüm Liderler tarafından defaatle ifade edilen Ortadoğu’ya barış getirme vaadi dikkat çekiyor.
Peki, Ortadoğu’yu bu hale İsrail eliyle ve bahanesiyle getiren Transatlantik(ABD-AB-Britanya) ittifakı neden barış getirmek için bu kadar çabalıyor?
Bu sorunun cevabını anlamamız için önce mihmandar ABD’nin pozisyonunu anlamamız gerekiyor.
Hatırlanacağı üzere birçok uzman ve yorumcu Trump’ın ilk seçiminden önce de, bir kısmı da ikinci seçiminden sonra dahi; ABD’de müesses bir nizam var, kim gelirse gelsin politikalar değişmez savını ifade ediyordu. Lakin bugün yaşadığımız gelişmeler bunun böyle olmadığının net göstergesidir.
Hatta daha da ileri gidelim; çok uzak olmayan bir gelecekte ABD ve İsrail’in düşman olduğunu görmemiz sürpriz olmaz artık.
ABD’de artan Siyonizm karşıtlığı, sokak olayları, finans dünyasında yaşanan krizler ve en önemlisi petro dolar sisteminin Çin eliyle yıkılma girişimleri, FED eleştirileri ve Trump’ın İsrail karşıtı hamleleri. Bunlar konjonktürel gelişmelerden ibaret olamayacak kadar büyük değişimlerin habercisidir.
Hatırlayacağınız gibi, Biden’ın seçimi kesin olarak kaybedeceği ortaya çıkınca Kamala Harris’in adaylığı ön plana çıktı. Biden direndi ama en sonunda Kovid olduğu için 1 hafta karantinaya alındı ve muhtemelen hasta ettiğimiz gibi öldürürüz diyerek adaylıktan itildi. Aynı tarihlerde Trump’a bir suikast gerçekleştirildi. 1 hafta sonra, daha önce alışagelmedik şekilde seçimden önce ekibini açıkladı ve istisnasız açıklanan tüm isimler Yahudi veya destekçileriydi.
Ardından Trump o gün bugündür sürekli barış kelebeği olarak açıklamalarda bulunuyor. Sürekli tüm savaşları bitirdim, bitireceğim diyor. Elindeki ordu gücüyle Petro Dolar sistemini, bu sistemle de hegemonyasını ayakta tutan ABD için barış sevdası, pek makul bir politika değil?
Çünkü savaşlardan en karlı çıkanlar son 300 yıldır hep Siyonistler oldu. Trump ordu gücünden ziyade, tarifeler, vergiler ve yaptırımlarla sopasını sallamayı seçmesinin nedeni birinci düşmanı haline gelen Siyonistlere daha fazla para kazandırmamak, savaşa para harcayarak FED’in sahiplerine daha fazla borçlanmamak istemesidir. Neredeyse açıkça borsa tüyolarını vermesinin, açıkça piyasaları manipüle etmesinin, FED’le aleni kavga edip, sürekli faiz indir demesinin nedeni budur.
Peki neden görüşmelerden önce İsrail’e gitti, İran’ı bombaladı?
Okumalardan özetle kavradığımız; ABD’nin kuruluşu iki temel unsura dayanıyor, bir ayak Cumhuriyetçilere gölge olan İngiliz milli devlet yapısı, diğer ayak Demokratlara gölge olan Masonik/Siyonist yapılanmadır. Bunlar zamanla bir çocuk doğurdu, bu da ABD milliyetçisi derin devlet yapısı, yani Trump’ın kimliğinde vücut bulan şu an iktidar olan MAGA ekibi olarak okuyabiliriz.
Haliyle Trump bir denge gözeterek ilerlemesi gerekiyor. Ne zaman İsrail karşıtı bir adım atsa, söylem geliştirse, hemen bir sokak olayı, yolsuzluk dosyası veya Epstein bağlantısı gündeme geliyor.
Bariz bir örnek; Trump İsrail’in İran’a saldırılarına destek vermediğini açıklamasından sonra, ki Trump seçildikten 1 hafta sonra Netanyahu İran’a saldırı planlarını Trump’a Beyaz Saray’da sunmuştu, onun üzerine 2-3 defa daha ziyaret ederek ikna etmeye çalıştı ama olmayınca 11 Haziran 2025’te Los Angeles’ta Mülteci ayaklanmaları başladı, 13 Haziran 2025’te İsrail İran’a saldırdı. İsrail’in saldırılarını ABD kısmi destek vereceğini açıklayınca ayaklanmalar durdu, ardından Trump yasalara aykırı şekilde Kongre’den bile onay almadan, Pentagonun ardından gazetecilerin sorularına afallayarak cevap vermesine sebebiyet verecek şekilde, ansızın nükleer tesisleri vurdu, ardından öküz öldü konu kapandı dedi. İran ise savaşı devam ettirmeyi ister gibi, barış görüşmelerinin yapıldığı Katar’da, barış anlaşmasının açıklamasından 2 saat önce Katar’daki ABD üssünü bombaladı. Trump ise mesele etmedi.
İsrail Gazze’de battığını anlayınca Lübnan’a oradan da İran’a saldırarak savaşı genişletmeye çalıştı ama Trump bu hamleleri de pasivize etti.
Öte yandan, İngiltere’nin tutumu da Trump’tan gayrı değil lakin İngilizlerin kaybedeceği daha çok şey olduğundan daha dengeli gidiyorlar.
7 Ekim’in ardından İsrail’e destek ziyaretleri yapan ülke liderlerinden biri de dönemin Hint asıllı Başbakanı Rishi Sunak’tı. Sunak askeri kargo uçağıyla üzerinden askeri bir ceketle İsrail’e uçtu, uçaktan indiğinde hiçbir protokol kendisini karşılamadı. Bu İngiltere’nin İsrail’e verdiği bir mesajdı.
Balfour deklarasyonunda açıkça ifade edildiği gibi Yahudilere devlet kurmaları için Filistin toprakları verilmişti.
İsrail ise tüm bölgeyi yani Arz-ı Mevud hülyasını gerçekleştirmek için Gazze’yi bahane etmiş, defaatle savaş tüm bölgeye yayılacak açıklamalarında bulunmuştu. Yahudilerin bölgeyi ele geçirmeleri demek, bölgeye bir başkasını sokmayacakları anlamına gelmektedir. Ticaret yolları, petrol ve daha birçok unsur Siyonizm’in egemenliğine geçmesi demektir. Bunu hiçbir egemen güç istemez.
Öte yandan Şeytanın öz evladı Siyonist tayfa kimliksizleştirme projeleriyle Devletlerin vatandaşlarını ellerinden çalmakla kalmıyor, devletlerine de düşman ediyor.
Yani tüm Devletler Siyonizm’in bir tehditten öte, bir düşman olduğunu kabul etmiş durumdadır. Şarm El Şeyh zirvesi bunun kanıtıdır. Son dakika formatı ortaya konarak, apar topar Liderler çağrılmıştır. Gelmeyen hangi devlet var ise, nedeni fark etmeksizin bilinmelidir ki, Siyonist tarafı ağır basmaktadır.
Yani Trump’ın İsrail’e ziyareti, arada İsrail tarafgirliği yapması kendi FETÖ’sünden korkusu nedeniyledir, bu yüzden bir nalına bir mıhına şeklinde ilerlemektedir. Fakat bu denge siyasetinin neye tekabül ettiğini deneyimlediğimizden biliyoruz, günün sonunda bir taraf galip gelecektir. Yazının başlarında ABD İsrail’e düşman olacak tezimizin temeli de budur.
BÖLGEDE YENİ DÖNEM
Gazze barış zirvesi olarak takdim edilen Şarm El Şeyh zirvesinde savaşan taraflar masaya oturmamıştır, barışlar savaşan taraflarla yapılır, garantörler bunun sürdürebilir olması için çaba verir. Şarm El Şeyh’te ise bölgesel barış vurgusu yapılmıştır, bu barışın garantörlüğü de Türkiye, Mısır ve Katar’a verilmiştir. Esasında Transatlantik İttifak’ının İsrail’in bölgenin mutlak gücü olduğu, bölgede İsrail’in tek ve gerçek desteklenen devlet olduğu politikalarının geçerlilik süresi dolduğu ilan edilmiştir.
Devletlerin yanı sıra, Örgütlerin hatta FİFA’nın bile katılmasının nedeni, bir barış zirvesinden ziyade yeni bir paradigma oluşturulmasından kaynaklıdır.
BM Zirvesi ardından yapılan Erdoğan Trump görüşmesi, enerji anlaşmaları, krizlerin bir şekilde çözüme kavuşturulacağı iradelerini bir de bu eksenden gözden geçirin.
Türkiye’nin Mısır’la apar topar arayı düzeltmesi, Katar’a yapılan saldırılar, Suriye’de Şara’nın iktidara yürümesi, Suudi Arabistan’ın Pakistan ile Nükleer savunma anlaşması yapması, PKK’nın iyot gibi ortada kalmasından dolayı silah bırakmak zorunda kalması, YPG’nin İsrail’in şemsiyesiyle hareket çekmeye çalışması; bu başlıklarda bu sonuca giden bazı önemli gelişmeler.
Kısaca özetlemek gerekirse; 7 Şubat Mit krizi ile başlayan ABD-Türkiye düşmanlığı, FETÖ çocuklarının hezimetiyle birlikte 16 Temmuz’dan sonra artık açık bir savaşa dönüşmüştü. Gezi, Terör koridoru, 15 Temmuz, Brunson bahanesiyle yapılan ekonomik kriz ve daha görünen görünmeyen birçok cephede Türkiye yaralar alsa da savaşı kaybetmedi, teslim olmadı daha da ötesinde, yol alarak bölgesinde etkinliğini arttırdı. 2023 seçimlerini de Erdoğan’ın kazanmasıyla birlikte artık iki seçenek kaldı; ya Türkiye’yi olduğu gibi kabul ederek ortak çıkarlar inşa etmek ya da savaşmak. ABD müttefikliği tercih etti. Tom Barrack’ın meşruiyet çıkışı ve Trump’ın Zirvede Erdoğan’a yönelik “O sadece rahat bırakılmak istiyor” söyleminin esası budur. Müzmin muhalif kitlenin yekten anlamak istediği gibi; Erdoğan’a seçimi verecekler demek değildir, öyle bir güçleri olsa açık açık dönemin ABD Başkanı Biden söylemişti; biz Erdoğan karşıtlarını destekleyerek Erdoğan’ı göndereceğiz. Yani içeride demokratik meşruiyet verebilme güçleri olsaydı 2023 seçimlerini zaten kaybetmezlerdi.
Son tahlilde, İsrail’in bu saatten sonra bölgeye yayılması hayal olmuştur, BOP resmi olarak zaten bitmişti, şimdi külliyen tabutuna çiviler çakılmıştır, Hamas korkusundan yetişkin bezi ve cesaret hapı müptelası haline gelen İsrail militanları Gazze’ye girerken şimdi ne hale gelir?
İçeride ise, Türk-Kürt-Arap ittifakı vizyonunun hızlandığını görebiliriz, ekonomik olarak dış operasyonlar minimize olacak, iç operasyon aparatlarına yönelik, ki son dönemde yapılan bazı operasyonlar bunun göstergesidir, hızlanacaktır. En dikkatli takip edilmesi gereken başlık ise Muhalefetin tutumudur, bu başlı başına bir konu olduğundan özet olarak Erdoğan’ın şu sözlerini aktaralım;
“Yeni Türkiye’yi hasımlarımız dâhil herkes kabullendi ama ülkemizin ana muhalefet partisi bunu hâlen idrak edemedi. Ülke içinde ne yaparlarsa yapsınlar, yurt dışına çıkınca Türkiye partisi gibi hareket etmeleri gerektiğini bu beyefendilere bir türlü anlatamadık.”
Dikkatle takip edilmesi gereken başlıklar ise;
· Muhalefetin tutumu okyanusları geçtiğimiz şu günlerde bize derelerde vakit kaybettirebilir.
· İran’ın bölgenin yeni gerçekliğini kabul etmek yerine, Şii hilali hayaline tekrar sarılması gündeme gelebilir (MHP’nin Alevi çıkışına sahip çıkmak gerekiyor)
· İsrail anlaşmayı Hamas tanımıyor, Türkiye süreci zehirliyor gibi bahaneler üretmeye çalışabilir.