Haymana’ya başbakan geldi, halka temaşa geldi. En son Tansu Çiller gelmişti sanırım. Aradan kaç yıl geçti haberim yok. Ankara’nın bir ilçesi, dünyanın en iyi kaplıca sularına sahip, Osmanlı’nın kuruluş, vatanın kurtuluş yeri Haymana, ama 20 senede bir başbakan, o da bin bir nazla geliyor, ilginç.

Televizyonlardan izliyoruz; “İngiltere Başbakanı markette sıraya girdi, İzlanda Başbakanı bisikletle sokakları gezdi, Norveç Cumhurbaşkanı metroda ayakta yolculuk etti” diye. Hem de yanlarında koruma olmadan. Bizdeyse mübarek kim nereye gitse sürüyle koruma gidiyor. Halk ile başbakanı bu kadar birbirinden ayıran, koruma kalkanı bir tek bizde bu kadar abartılıyor. Halkın partisi, halk seçiyor ama halka izole. Neymiş korumaymış. Kimi kimden koruyorlar anlamadık. Seçen halk, baş tacı eden halk, korudukları yine halk. Bu yöneticiler birde Allah’tan yola kefenlerini giyerek çıktıklarını söylüyorlar. Yoksa maazallah başbakan geliyor diye neredeyse sokağa çıkma yasağı ilan edecekler. Sadece gösteriş, gerisi hikaye.

Neyse, sonuçta bilmem kaç yıl sonra başbakan geldi. Bundan sonra kaç yıl daha bekleriz bilmiyorum. Halley kuyruklu yıldızını bile başbakandan daha sık görüyor Haymana.

Başbakan geldi gelmesine ama, elimize ne geçti ona bakalım. Bundan önce gelen vekil, bakan, Büyükşehir Belediye Başkanından falan hep yol istedik. Fazla değil, 15 sene sonra yollar bitmek üzere şükür. Yumurtaya can veren Allah, sonunda Haymana’ya da yol nasip etti.

Bundan sonra ne isteyeceğiz, ona bakalım. Aslında ne istediğimizi bizde bilmiyoruz. Daha doğrusu istemesini bilmiyoruz. Bir başbakan gelmiş, halkı zaten yüzde 80 oy verecek kadar aşık. Ama seçtiği kişiyi karşısında görünce, yıllar sonra vuslata eren aşık gibi dili tutuluveriyor. Harala gürele, alkış tufan içinde ne isteyeceğimiz gargaraya geliverdi.

Halka açık toplantı yapılıyor, halk orada, başbakan, milletvekilleri orada, ama “yaşaaa, varooool”dan başka bir ses yok. Yaşasın, varolsun, nurolsun ama bizim çıkarımız ne olacak. E hadi bir şeyler isteyelim, talep edelim, zorlayalım, yüklenelim, yakasını bırakmayalım. Ne gezer. Varsa yoksa alkış.

Başbakanda biliyor tabii neyin ne olduğunu. Aldı mikrofonu eline, verdi gazın gözüne. “Kahramansınız” dedi, “15 Temmuzda destan yazdınız” dedi. “Siz her şeyin en iyisine layıksınız” dedi. “Seçimlerde bizi ihya ettiniz” dedi. Aldı alkışı gönlü bir hoş oldu. Bu gaz bize bir 20 sene daha gider.

Oysa fırsat geçmiş elimize, gazın kallavisini de almışız. Bir kişi de çıkıp; “Başbakanım, yıllardır yolunuzu gözlüyoruz, ilçemiz tükenme aşamasında, yatırım yok, işsizlik ve göç had safhada. 10 senedir yapımı süren yolların bitmesi bizi kurtarmaz. Acilen başka yatırımların yapılması lazım. Cezaevi bir defa kesin gelmeli. Burada bir söz verin, tarih verin, sözünüzü senet bilelim, millette duysun” demez mi. Demedi vallaha. Zaten soranda olmadı. Hep öyledir zaten, politikacı konuşur, propagandasını yapar, halk bir şey istemeye kalktımı, ya terslenir, ya bazı yalakalar araya girer konuşturmaz, ya da o etten duvar korumalar ağzını kapatır. Ya da halk sus pus olur. Ondan sonra adı halk toplantısı, rejim de demokrasi olur, yersen.

Ben bir şey anlamadım başbakanın bu ziyaretinden. Başkan Özdemir Turgut birşeyler istedi istemesine, ama halkın bir şey istemediği kesin. Demek ki herkes hayatından, ilçenin gidişatından gayet memnun. O zaman laf yok.

Günün bir tek kahramanı vardı o da Caner. Aslanlar gibi yükseltti sesini, istedi cep telefonunu, sözünü de aldı. Keşke herkes Caner kadar cesur, onun kadar kararlı olaydı. Yok, ne gezer. Caner sen politikaya gir, yoldaşın, tarikat kur müridin olalım. Anladım ki kurtuluşumuz sendeymiş. Ne günlere kaldığımızı anlayın.

HAFTANIN HABERİ: Kültür Merkezinde tek kapla doymayıp ikinci yemeği isteyen G.O’ya(57) “yemek kalmadı” denince plastik bıçakla kendini kesmeye kalktı.

HAFTANIN SÖZÜ: Bütün bir yıl fakire “aç mısın?” diye sormayanlar, şimdi “oruç tutuyor musun?” diye soruyorlar. SAYGILARIMLA