Ankara denildiğinde çoğu kişinin aklına beton, gri sokaklar ve hızlı bir şehir hayatı gelir. Oysa başkentin kıyıda kalmış köylerinde, tarlaların ortasında ya da bir cami avlusunda, yüzyıllara meydan okuyan ağaçlar sessizce yaşamaya devam ediyor. Onlar, insanın gelip geçiciliğini hatırlatan en güçlü tanıklar.

Ekran Görüntüsü 2025 12 14 172212

NALLIHAN’DA 1087 YAŞINDA BİR KOKULU ARDIÇ

Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan kokulu ardıç, tahmini 1087 yıllık yaşıyla kentin bilinen en yaşlı ağaçlarından biri. Gövdesinde zamanın izleri, dallarında ise hâlâ yaşam var. Yüzyıllar boyunca nice kış, nice kuraklık, nice savaş görmüş bu ardıç; bugün hâlâ ayakta durarak insanlara sessizce bakıyor. Ne anlatmak isterdi kim bilir…

KARGI KÖYÜ’NÜN “HARMAN YERİNDEKİ BÜYÜK ARDIÇ”I

Beypazarı’na bağlı Kargı köyünde, buğday tarlalarının tam ortasında yükselen boylu ardıç (Juniperus excelsa), köylülerin deyimiyle “Harman Yerindeki Büyük Ardıç”.
Yaklaşık 500 yaşında olduğu tahmin edilen bu ağaç, yalnızca bir bitki değil; başlı başına bir ekosistem.

Tepesinde onlarca kuş yuvası var. Farklı türlerden kuşlar, bu tek ağacı yuva bellemiş. Köy muhtarı Nihat Çetin, ağacın dedelerinden beri hep bu kadar heybetli olduğunu söylüyor ve ekliyor:

“Yağmur duasına buraya gelinir. Dalını kesersen başına kötü iş gelir derler.”

Spartacus: House of Ashur 5. bölüm ne zaman? Yeni bölümlerin yayın tarihleri belli oldu
Spartacus: House of Ashur 5. bölüm ne zaman? Yeni bölümlerin yayın tarihleri belli oldu
İçeriği Görüntüle

Bu inanç o kadar güçlü ki, ağacın kuru dalları bile kesilmemiş. Gövdesinde böcek izleri, dip kısmında çürüme başlangıcı olsa da uzmanlara göre bu ardıç daha yüzyıllarca yaşayabilecek kadar sağlıklı.

DUDAŞ KÖYÜ’NDE GÖVDESİ EFSANE OLAN KOKULU ARDIÇ

Beypazarı’nın Dudaş köyü Türbeyanı mevkiinde, yol kenarında duran bir başka kokulu ardıç ise gövdesinin genişliğiyle dikkat çekiyor.
TEMA’nın tabelasında yaşı 2000 olarak belirtilse de, iki gövdenin zamanla kaynaşmış olabileceği ihtimaliyle yaklaşık 500 yaşında olduğu tahmin ediliyor.

Köy sakinlerinden Satılmış Tekin, çocukluğundan kalan bir hikâyeyi anlatıyor:

“Birisi ağacın kolunu kesmişti, sonra öldü derlerdi. O günden sonra kimse bu ağaca dokunmadı. Ama niye öldüğünü Allah bilir…”

Korku mu, saygı mı, yoksa ikisi birden mi bilinmez… Ama bu inanç, ağacı bugüne taşıyan en güçlü koruma olmuş.

ALAADDİN CAMİİ’NİN ÇINARI: 800 YILLIK BİR MABEDİN GÖLGESİNDE

Beypazarı İstiklal Mahallesi’nde, Alaaddin Camisi’nin bahçesinde yükselen doğu çınarı, halk arasında “Alaaddin Camisi’nin Çınarı” olarak biliniyor.
Rivayete göre camiyle birlikte dikilen bu çınarın, alınan karot örneklerine göre yaklaşık 250 yaşında olduğu tahmin ediliyor.

1220 yılında inşa edilen Selçuklu eseri caminin avlusunda duran çınar, nice namaz, nice yangın, nice sel görmüş. Gövdesinin kuzey tarafındaki boydan boya kovuk, zamanın ona bıraktığı bir hatıra.

Beypazarı alan rehberi Bülent Erdemli, ağacın en büyük tehdidinin çevrede çıkan yangınlar olduğunu söylüyor. Yakın dönemde yaşanan bir yangın sonrası, bölgede nöbetçi itfaiye bulundurulması için girişimde bulunulduğunu da ekliyor.

BU AĞAÇLAR SADECE AĞAÇ DEĞİL

Bu ardıçlar ve çınarlar; yalnızca kök salmış canlılar değil. Onlar inançların, korkuların, duaların ve hatıraların taşıyıcısı. İnsanlar gelip geçiyor, köyler değişiyor, yollar açılıyor… Ama bu ağaçlar hâlâ orada. Sessiz. Sabırlı. Dirençli. Belki de Ankara’nın gerçek hafızası, tam da bu köklerin arasında saklı.

Kaynak: Haber Merkezi