Bazı hikâyeler vardır… Sadece kelimelerden değil, birikmiş acılardan, gözyaşlarından, yarım kalan cümlelerden oluşur. Ukrayna’dan Türkiye’ye gelen insanların hikâyesi tam da böyle.

Savaş başladığında yollar bomboştu, sessizdi, ama gökyüzü hiç susmuyordu.
Her patlamada bir ev yıkılıyor, her sirende bir hayat değişiyordu.
İnsanlar bavul hazırlayacak vakit bile bulamadı;
kimisi çocuklarını uyandırmadan aldı çıktı,
kimisi yaşlı annesinin elini tutup karanlık yollara düştü.

Ve aralarında yüzlerce Türk vatandaşı da vardı.
Yıllardır Ukrayna’da çalışan, emek veren, ev kuran insanlar…
Savaş onların da kapısını çaldı.
Belki hayatları boyunca hiç yapmak zorunda kalmadıkları bir şeyi yaptılar:
Kendi arabalarına binip ölümün içinden geçtiler.
Ve o araba, onların hem evi, hem umudu, hem de hayatta kalma aracı oldu.

Ticaret Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğünün Konu Ile Ilgili Resmi Yazısı

Türkiye’ye geldiklerinde nefes aldılar.
“Burada güvendeyiz” dediler.
O araçlar da geldikleri yeri hatırlatan, hayata tutunuşlarının bir parçası olarak yanlarında kaldı.

Bu güne kadar süre uzatımı yapılırken artık Ticaret Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü bu uzatma işini sonlandırdı.

Yani bu araç sahiplerine deniliyor ki Ama bugün onlara şöyle deniyor:
“O araçları alın, savaşın içine geri götürün.”

Bir karar…
Belki bir masa başında alınmış.
Belki birkaç paragraf, birkaç maddeden ibaret.
Ama o kararın altında binlerce insanın hikâyesi eziliyor.

Kiev’e her gün füze düşüyor.
Harkov’da sirenler susmuyor.
Savaştan kaçan insanların, bir arabayla o şehirlere dönmesi isteniyor.
Sanki o yollar mayınlı değilmiş gibi…
Sanki o şehirler yok olmuyormuş gibi…
Sanki o insanlar korkmuyormuş gibi…

Yüzlerce Türk vatandaşı…
Onlar zaten Ukrayna’da çalışıyordu.
Düzenleri vardı, hayatlarını orada kurmuşlardı.
Savaş çıkınca ülkelerine sığındılar, kendi araçlarıyla, kendi emekleriyle.

Bugün yaşadıkları şey sadece bir bürokratik engel değil;
bir insanlık sınavı.

Devlet, zor zamanlarda insanına siper olur.
Acıya omuz verir, yükünü hafifletir.
Bazen bir imza, bir düzenleme değil;
sadece bir merhamet beklenir.

Bu insanlar “lütuf” istemiyor.
Sadece canlarını tehlikeye atmadan yaşamaya devam etmeyi istiyor.
Savaş bitene kadar bir süre uzatımı…
Hepsi bu.

Bazı kararlar vardır, kağıtta küçüktür ama hayatta kocamandır.
Ve bazen gerçekten yapılması gereken tek şey şudur:
Bir insanın yerine kendini koymak.

Bu arabalar sadece metal yığını değil.
O direksiyonlarda savaşın korkusu var,
o koltuklarda ailelerin gözyaşları,
o bagajlarda apar topar toplanmış hayat kırıntıları…

Bir araba geri dönsün demek,
bazen bir insanı yeniden ateşe göndermek demektir.

Vicdan, bazen bir kararın sessiz ortağıdır.
Bu mesele tam da böyle bir mesele.
Sözün bittiği değil, kalbin konuşması gereken yer.

Dilerim bu hikâyeyi duyanlar, satır aralarındaki o insanın sesini duyar:
“Biz enkazdan kaçtık, Lütfen bizi tekrar geri göndermeyin.” Çağrısına bir çözüm bulurlar.