Geçen gün meslek büyüklerimle birlikte dernek olarak katıldığımız bir toplantı çıkışında; kendisini sahadan tanıdığımız bir baba yanımıza yaklaştı.
Bir baba hassasiyetiyle, içten ama sarsıcı bir serzenişte bulundu. Kızının kullanmak zorunda olduğu ilaca aylardır ulaşamadığını, bu yüzden çaresiz kaldığını anlattı. Yalnızca kendi evladı için değil; aynı ilacı bekleyen yüzlerce çocuk ve kaygılı aile için de sesinin duyulmasını istedi, haklı olarak… Bizler de hem şaşkın hem de derin bir üzüntüyle şahit olduk bu tabloya.
“Reçete elimde, ama eczanelerde, ecza depolarında aylardır bulamıyoruz” diyordu baba...
O an anladık ki, bu mesele sadece tek bir ailenin hikâyesi değil, birçok çocuğun ve hastanın ortak kaderiydi. Ve asıl acı olan, bu kaderin doğru planlamayla değiştirilebilecek olmasıydı.
Lucrin Depot 3.75 mg, erken ergenlik tedavisinde kullanılan en temel ilaçlardan biri. Çocukların gelişiminde kritik rol oynuyor. Zamanında kullanılmadığında, çocukların bedensel gelişimi hızlanıyor, boyları erken yaşta uzamayı bırakıyor, psikolojik yük artıyor ve tedavi geri dönüşü zor bir şekilde sekteye uğruyor.
Ama sadece çocuklar değil… Bu ilaç aynı zamanda prostat kanseri ve hormon bağımlı bazı hastalıkların tedavisinde de kullanılıyor. Yani yokluğu, sadece küçük bedenlerin değil, birçok yetişkin hastanın da tedavisini kesintiye uğratıyor.
Eczaneler ve ecza depoları aynı yanıtı veriyor: “Elimizde yok. Türkiye’ye çok sınırlı geliyor. Bekleyen onlarca hastamız var.” Bu tablo karşısında insan ister istemez soruyor: Hayati öneme sahip bir ilacın tedariki neden bu kadar kırılgan olabilir?
Elbette ki bu bir suçlama değil. Biliriz ki ilaç tedariki, üretici firmalardan dağıtım kanallarına, devlet kurumlarından sahadaki eczacılara kadar birçok paydaşın ortak çabasını gerektirir. Ancak mesele bir çocuğun geleceği, bir hastanın hayatı olunca, sistemdeki küçük bir aksama bile büyük bir yıkıma dönüşüyor.
İşte bu noktada çağrımız net:
Böylesi kritik ilaçların tedariki kesintisiz ve düzenli olmalı.
Gerekirse yurt dışı temin süreçleri hızlandırılmalı.
Alternatif tedavilere yönlendirme konusunda ailelere ve hastalara daha güçlü rehberlik yapılmalı.
En önemlisi, hayati ilaçlar için uzun vadeli ve kalıcı bir çözüm mekanizması oluşturulmalı.
Çünkü bir ilacın yokluğu, aslında bir çocuğun geleceğinden çalınan zamandır. Bir annenin, bir babanın çaresizliğe boğulduğu andır. Bir hastanın yaşam umudunun yarım kalmasıdır.
Hepimiz biliyoruz ki, sağlık bir ayrıcalık değil, bir haktır. Ve bu hak, küçük bir ampulün ışığında reçetesini bekleyen bir çocuk için de, yaşam mücadelesi veren bir yetişkin için de aynı derecede değerlidir.
O yüzden hep birlikte sorumluluğumuzu hatırlamalı, çözümü ertelemeden bulmalıyız. Çünkü bugün ulaşılamayan bir ilaç, yarın kaybedilen bir gelecek olabilir.
Mukadder ben; çoğunluğun sesine ses olarak yetkililerin, bu hayati ilacın kesintisiz temini için gerekli adımları destekleyeceğine inanan ve umutla bekleyen...
Sevgilerimle...