Kızılca Gün, bozkırda yükselen bir sesin: ‘Bu vatan için varız’ deyişidir.

Her yıl takvimler 27 Aralık’ı gösterdiğinde, Ankara’nın kalbinde aynı heyecan yeniden canlanır. Çünkü bu tarih yalnızca bir karşılamanın değil; bir kader yürüyüşünün, bir şehirle bir liderin birbirine “omuz omuza” sözünü verdiği günün adıdır.

106 yıl önce…

Ankaralıların “Kızılca Gün” dediği o Cumartesi sabahı, bozkırın soğuğu yüreklerdeki ateşi söndürememişti. 3 bin 700 seymen, kayalar gibi dimdik durmuş; köylerden, kasabalardan, çevre illerden gelenlerle birlikte on binler, yolun kenarına dizilmişti. Mustafa Kemal Paşa atından indiğinde efeleri selamlayarak

“Niye zahmet ettiniz, neden geldiniz?”

Ve bozkırın ortasında yükselen o ses, tarihin yönünü değiştiren bir yemindi:

“Paşam, seni görmeye geldik; bu vatan uğruna ölmeye geldik!”

Belki silah yoktu, belki imkân yoktu. Fakat inanç vardı, kararlılık vardı, bağımsızlığa adanmış yürekler vardı. O gün Ankara, yalnızca bir şehir olmaktan çıktı; Milli Mücadele’nin aklı, kalbi ve vicdanı oldu.

Mustafa Kemal Paşa, Hükümet Konağı’nda kısa bir soluklanmanın ardından Ziraat Mektebi’ne yerleşti. Yaklaşık dört ay boyunca kararlar orada alındı, yol haritaları orada çizildi, umut orada büyüdü. Yıllar sonra bu karşılamayı anlatırken, “Ankaralılar beni misli görülmemiş bir heyecanla karşıladılar” demesi boşuna değildi.

Bugün bizlere düşen; o heyecanı yalnızca törenlerde, konuşmalarda değil; adalette, çalışmada, vatana sadakatte yaşatabilmek. Çünkü 27 Aralık, bir nostalji günü değil; “hatırlayıp yeniden dirilttiğimiz” bir sorumluluk günüdür.

Mukadder ben; Atama bir kez daha,

Hoş geldin Paşam! Kızılca Günün ateşi sönmedi, bozkırın ortasında yaktığın umut, 106 yıldır aynı inançla yolumuzu aydınlatıyor diyen...