Son günlerde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in kızını özel bir okula kaydettirmesi, kamuoyunda tartışmalar ve eleştiriler oluşturdu. Bu tartışmaların içinde bireysel tercihler üzerine fikir yürütmek yerine, beni asıl ilgilendiren nokta, eğitimde fırsat eşitliği meselesiydi. Bu satırları, toplumun büyük bir çoğunluğunun sesi olarak naçizane kaleme alıyorum; eminim birçok kişi de eğitimde adalet ve eşitlik eksikliğinin yarattığı derin kaygıları paylaşıyor.
Eğitimde fırsat eşitliği, kulağa basit bir kavram gibi gelebilir. Ama aslında her bireyin eğitim olanaklarına adil ve eşit bir şekilde erişebilmesini sağlayan, toplumsal adaletin temelini oluşturan bir ilkedir. Çünkü eğitim, sadece bir ders kitabı veya sınıfla sınırlı değildir; bir ülkenin geleceğine yazılan ilk cümlelerden biridir.
Bu ilke, her öğrencinin sosyal, ekonomik, kültürel veya coğrafi engellerle karşılaşmadan eğitim olanaklarına erişmesini hedefler. Engelli bireyler, ekonomik zorluk içindeki ailelerin çocukları ya da farklı kültürlerden gelen öğrenciler, eğitimde ayrımcılığa uğramamalıdır. Eğitim sistemleri, çeşitliliği kabul etmeli, özel ihtiyaçları olan öğrencilere destek sağlamalı ve dil ya da kültür farklılıklarını gözetmelidir.
Eğitimde fırsat eşitliği yalnızca erişimle sınırlı değildir; kaynak dağılımını da içerir. Her öğrencinin eğitim materyallerine, teknolojik araçlara ve nitelikli öğretmenlere eşit şekilde ulaşabilmesi gerekir. Bu sayede, kırsal bölgelerde yaşayan çocuklar veya düşük gelirli ailelerin çocukları dezavantajlı duruma düşmez. Eğitim politikaları, bu adaleti sağlayacak şekilde tasarlanmalı ve erken çocukluk döneminden başlayarak her aşamada fırsat eşitliğini destekleyecek tedbirler alınmalıdır.
Özel okullarda öğrenciler, kapalı yüzme havuzları, spor kompleksleri, müzik ve sanat atölyeleri, hijyenik ve düzenli sınıflar ile gün boyu sunulan kahvaltı ve öğle yemekleri gibi imkanlarla buluşuyor. Oysa birçok devlet okulunda bu tür temel ihtiyaçlar hâlâ eksik; sınıfların ve tuvaletlerin düzenli temizlik ve bakımdan yoksun olduğu, güvenlik ve sosyal olanakların sınırlı olduğu, öğrencilerin gün boyu yeterli ve dengeli beslenme imkanına her zaman erişemediği görülüyor. İşte eğitimde fırsat eşitliğini konuşmamızın tam zamanı; çünkü imkânlar arasındaki uçurum, çocukların kaderine doğrudan dokunuyor.
Fırsat eşitliği ve eğitimde eşitlik, her öğrencinin potansiyelini en üst düzeye çıkarabilmesi ve toplumsal farklılıkların engel oluşturmaması için elzemdir. Eğitim kurumları, fiziksel altyapıların düzenlenmesi, özel eğitim programlarının geliştirilmesi ve öğrencilere destek hizmetleri sunmayı kapsamalıdır. Ayrıca, öğrencilere rehberlik etmek, farklılıkları kutlamak ve özgüvenlerini artırmak, eşitlik prensibine doğrudan katkı sağlar.
Toplumun her kesiminden gelen bireyler, eğitimde adil bir temelde buluştuğunda, eğitimdeki başarı artar ve toplumsal adalet güçlenir. Bu sayede her öğrenci, yetenekleri doğrultusunda eğitim alabilir ve geleceğe umutla bakabilir. Eğitimde fırsat eşitliği, sadece bireyler için değil, toplumun bütününü kapsayan bir refah ve adalet göstergesidir.
Eğitim, doğduğun coğrafya veya ailenin maddi imkanlarına bağlı olmaksızın herkes için meşru bir hak olmalıdır. Her çocuk, potansiyelini en üst düzeyde gerçekleştirebilecek bir eğitimle buluşmalıdır.
Çünkü bir ülkenin gerçek zenginliği, binalarında veya kaynaklarında değil; eşit eğitimle yetişen nesillerin gözlerinde parlayan ışıkta saklıdır.
Mukadder ben; Eğitimde eşitlik sağlandığında, sadece bireylerin değil; tüm toplumun aydınlık bir geleceğe kavuşacağına inanan...
Sevgilerimle...