Sapanca Gölü sadece Sakarya’nın değil, Türkiye’nin en önemli içme suyu ve doğal yaşam kaynaklarından biri. Ancak bugün geldiğimiz noktada göl çekiliyor, kıyı çizgisi her geçen gün biraz daha geriye gidiyor. Buna karşın betonlaşma durmuyor; aksine hız kazanıyor.

Asıl sorulması gereken soru şu:
Sapanca Gölü alarm verirken, yapılaşmaya neden izin verildi?

Kuraklık elbette küresel bir sorun. İklim değişikliği, yağış rejimlerinin bozulması, artan sıcaklıklar… Bunların hepsi doğru. Ancak sorumluluğu yalnızca doğaya yüklemek, insan eliyle yapılan hataları görmezden gelmek olur. Sapanca Gölü çevresinde artan yapılaşma, kaçak iskeleler, yoğun turizm baskısı ve kontrolsüz su kullanımı bu çekilmenin en önemli nedenleri arasında.

Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, göreve gelirken “doğayı koruyan, geleceği düşünen” bir yönetim anlayışından söz etti. Bugün ise kamuoyunda ciddi bir soru işareti var:
Bu yapılaşma izinleri, bu plansız büyüme hangi gerekçeyle verildi?

Göl kıyısına bu kadar yaklaşan yapılar, yalnızca doğal silueti bozmakla kalmıyor; yer altı sularını tüketiyor, ekosistemi zorluyor ve Sapanca Gölü’nü geri dönüşü zor bir sürece sürüklüyor. Bugün sessiz kalınırsa yarın Sakarya’nın musluğundan su akmadığında kimin sorumluluğundan söz edeceğiz?

Bu bir siyasi polemik meselesi değil. Bu, çocuklarımıza bırakacağımız miras meselesi. Sapanca Gölü kurursa, telafisi yok. Betonun alternatifi vardır ama suyun yoktur.

Buradan açık bir uyarı yapmak gerekiyor:
Göl havzasında yeni yapılaşmalar derhal durdurulmalı, mevcut izinler yeniden gözden geçirilmeli, kaçak yapılar konusunda tavizsiz olunmalıdır. Turizm gelirleri, bir kentin su güvenliğinden daha değerli olamaz.

Sayın Yusuf Alemdar’a düşen görev nettir:
Bugünü kurtaran değil, yarını koruyan bir yönetim anlayışı sergilemek. Sapanca Gölü’nü savunmak, sadece çevrecilerin değil, bu şehri yönetenlerin asli sorumluluğudur.

Sapanca Gölü çekilirken sessiz kalanlar, yarın susuz kaldığımızda yüksek sesle konuşma hakkını da kaybeder.