Meclis kürsüsünden yükselen her cümle, yalnızca o anın tansiyonunu değil, siyasetin hafızasını da şekillendirir. Tartışmalar geçer, gündem değişir; ancak kullanılan dil, toplumun zihninde iz bırakır. Bu nedenle siyasetçilerin sözleri, yalnızca siyasi rakiplerine değil, temsil ettikleri milyonlara da hitap eder.
Farklı düşünceler, sert eleştiriler ve yüksek sesli itirazlar demokrasinin doğasında vardır. Ancak bu doğallık, nezaket sınırlarının aşılmasını meşrulaştırmaz. Hele ki kadın siyasetçilerin hedef alındığı söylemler, siyasetin değil, toplumsal dilin de sınavı haline gelir.
Bugün yaşanan tartışma, taraflardan bağımsız olarak bir gerçeği yeniden hatırlatıyor:
Siyasette asıl güç, incitmeden karşı durabilmekte; asıl vakar ise sözlerle saygı sınırlarını aşmadan bir duruş sergileyebilmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda, Gençlik ve Spor ile Kültür ve Turizm Bakanlıklarının 2026 yılı bütçelerinin görüşmeleri sırasında yaşanan bir tartışma, siyasetin diline ilişkin yeni bir polemiği beraberinde getirdi. Genel Kurul’daki görüşmeler esnasında CHP İzmir Milletvekili Seda Kaya Ösen’in, AK Parti Grup Başkanvekili ve Ankara Milletvekili Leyla Şahin Usta’ya yönelik kullandığı “kenar mahalle dilberi” ifadesi, Meclis’te ve kamuoyunda sert tepkilere neden oldu.
Tartışmaların ardından söz alan Leyla Şahin Usta, kendisine yönelik bu ifadeyi kişisel bir hakaretin ötesinde, tüm kadın milletvekillerine yöneltilmiş bir saygısızlık olarak değerlendirdi. Usta, söz konusu ifadenin CHP’li milletvekili tarafından söylendiğinin kabul edildiğini belirterek, bu sözleri iade ettiğini ifade etti. CHP Grup Başkanvekilliği makamının, ifadeyi savunur nitelikte bir tutum sergilediğini söyleyen Usta, bunun da ayrıca üzücü olduğunu dile getirdi.
Leyla Şahin Usta, savunmasını Furkan Suresi’nin 63. Ayetine atıfta bulunarak yaptı. Usta, ayette yer alan “Rahman’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler; cahiller onlara laf attığında ise ‘selametle’ derler” ifadesini hatırlatarak, tartışmalara bu anlayışla yaklaştığını vurguladı.
Yaşananların ardından AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de sosyal medya üzerinden bir açıklama yaparak, kullanılan ifadelerin yalnızca Leyla Şahin Usta’ya değil, tüm kadın milletvekillerine ve TBMM’nin kurumsal saygınlığına yönelik bir saygısızlık olduğunu ifade etti. Çelik, bu tür söylemlerin siyasi rekabetin parçası olamayacağını vurgulayarak, özür dilenmesi gerektiğini dile getirdi.
Siyasette Sertlik mi, Üslup mu?
Meclis’te yaşanan bu tartışma, bir kez daha siyasette dil ve üslup meselesini gündemin merkezine taşıdı. Elbette siyaset, farklı fikirlerin ve sert eleştirilerin çatıştığı bir alan. Ancak bu çatışmanın, kişisel ithamlar ve aşağılayıcı ifadeler üzerinden yürütülmesi, demokratik tartışma zeminini zedeleyen bir unsur olarak öne çıkıyor.
TBMM, yalnızca yasaların yapıldığı bir yer değil; aynı zamanda toplumun her kesimine örnek olması beklenen bir temsil makamı. Bu nedenle Genel Kurul’da kullanılan her söz, sadece siyasi muhatapları değil, kamuoyunun tamamını ilgilendiriyor. Özellikle kadın siyasetçilere yönelik söylemlerin, siyasi rekabetin ötesinde daha geniş bir hassasiyet alanı oluşturduğu da göz ardı edilemiyor.
Son yaşananlar, partiler üstü bir soruyu yeniden gündeme getiriyor:
Farklı görüşler savunulurken, ortak bir saygı dili korunabilir mi?
Bu soruya verilecek yanıt, yalnızca bugünkü tartışmaların değil, Meclis’in gelecekteki siyasal ikliminin de belirleyicisi olacak gibi görünüyor.
Belki de bu tartışmayı asıl düşündürücü kılan nokta, kullanılan sözlerin bir erkek egemen dilin değil, bir kadın milletvekilinin ağzından çıkmış olmasıdır. Kadınların siyasette var olma mücadelesi hâlâ bu kadar hassasken, kadın kadına yönelen bu tür söylemler, tartışmanın ötesinde bir kırılmayı işaret etmektedir.
Mukadder ben; siyasette ve her koşulda, farklılıklar ne olursa olsun, birbirimizi incitmeden daha özenli ve onarıcı bir dil kullanmanın ne kadar kıymetli olduğunu hepimize yeniden hatırlatan ,naçizane bir not olarak…
Sevgilerimle...